Bilim ve teknoloji ışığında her geçen gün daha fazla hızlı gelişmeler kaydedilen doğal kaynaklar hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Doğal enerji kaynakları nedir? Karbon salınımına neden olan fosil ya...
Bilim ve teknoloji ışığında her geçen gün daha fazla hızlı gelişmeler kaydedilen doğal kaynaklar hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Doğal enerji kaynakları nedir? Karbon salınımına neden olan fosil yakıtlar nelerdir? Küresel ısınma nedeniyle dünyada teyakkuza geçilmiş olduğu gerçeği karşısında toplumun bilinci ne boyuttadır?
Aydın insanların, akademisyenlerin öncülüğünü üstlendiği çevreci akım, dünyanın her bir köşesinde otoritelere baskısını artırıp fosil yakıtlar karşısında daha fazla yeşil enerji kaynakları peşine düşerken, bizler geleceği şekillendirecek sistemler hakkında halen bihaber yaşamaya devam ediyoruz.
Ülkemizde de giderek artan çevreci yaklaşımlar, uluslararası sermaye grupları elinde bulunan finansal güç karşısında ne yazık ki oldukça zayıf seyrini sürdürüyor. Fosil yakıt denince, petrol ve türevleri, kömür ve doğalgaz kartelleri bir bütün olarak akla gelmiyor. Öylesine güçlü ve baskın finansal faaliyetleri, lobileri ile ismine “doğal” koydukları fosil yakıtın şebekelerini kapılarımız önüne kadar getirmeye, evlerimize ve dolayısı ile hayatlarımıza sokmaya devam ediyorlar.
Yaşamlarımızı idame ettiren temel ihtiyaçlarımızı ellerinde tutuyor, istedikleri fiyat aralıkları ve istedikleri siyasal ortama varana kadar toplumları tekelleri altında bulunduruyorlar. En yüksek teknolojilerle imal edilmiş olsalar dahi, sıfırlanamaz risk faktörleri neticesinde tehdit oluşturmaya devam eden nükleer enerji seçeneğinden uzaklaşma çabasındaki batılı toplumlar, yenilenebilir, sürdürülebilir doğal kaynak yatırımlarına hız vererek, bu karteller hegemonyasından çıkmaya çabalıyor.
Kuzeyde İskandinav ülkelerinde başlayan ve tüm kuzey Avrupa’ya sirayet eden, “off-shore” yani deniz üstü rüzgar enerji santralleri tüm hızıyla kapasitelerini artırıyor. Özellikle kısıtlı coğrafyalarında arazi imkanı bulunmayan ülkeler önceliği deniz üstü türbin tarlalarına vermiş durumdalar.
Bu yatırımlara dünyanın çok daha gerisinde eğilim gösteren, petrol zengini Orta Doğu ülkeleri bile şimdiden ciddi kapasitelere ulaşmış durumda. Ortadoğu ülkeleri ilk bakışta, bol güneşli enlemlerde yer almalarından dolayı, güneş santrallerine uygun oldukları düşünülse bile, günümüz teknolojileri ile zannedildikleri kadar avantajlı konumda bulunmuyorlar.
Panellerin enerji üretim teknolojileri ile ortam ısısı doğru orantı ile çalışmıyor. Ayrıca, çöl kumlarını havalandıran fırtınalar, tozları panel üzerine yığmayı sürdüren rüzgarlar da bulundukları coğrafyanın güneşlilik durumunu dezavantaja çeviriyor. Bu nedenle rüzgar türbinlerinden santral kurmak ve her geçen gün daha fazla kapasitesini artırmak, şimdilik çok daha uygun görünüyor.
Buna keza, çok güneşli olmayan Avrupa ülkeleri ise, daha az ışıkta çalışan panel geliştirmeye, yaygınlaştırmaya ağırlık veriyor. Çatısında güneş paneli bulunmayan ev neredeyse yok denecek kadar azalmış durumda. Bununla birlikte, çatı tipi mini türbinler geliştirilmeye de devam ediyor. Elbette ki, dalga, akıntı gibi mekanik hareketleri değerlendirmek şeklinde çok sayıda yeni tür türbin, yağmur damlalarının yarattığı titreşimi bile enerjiye çeviren panel sistemleri gibi türlü değişik teknolojiler üzerinde çalışmaya, bunları geliştirmeye devam ediyorlar.
Bir başka doğal kaynak jeotermal. Bugün için farkında olmadığımız, petrolden çok daha kıymetli başka bir doğal enerji kaynağı olduğu açık. Potansiyel kaynaklarımız bakımından Avrupa’da birinci, dünya genelinde 7. Sırada yer alan rezervlerimiz de doğru değerlendirilemiyor. Kaynakları doğru yönetmek, avantaja çevirmek üzere, hatalı uygulamalara karşı çıkacağımız yerde, en büyük avantajlarımızı yok saymaya devam ediyoruz.