Yaya odaklı şehirlerde yaşamak temel insan haklarından biri olmalı. Motorlu araçlar her ne kadar hayatımızı kolaylaştırsa da şehirlerde yayalar için ciddi tehlike oluşturuyorlar.

Kaldırımda yürürken vızır vızır geçen motosikletler, engelli yollarını işgal eden araçlar, trafik sıkışıklığı, korna sesleri, egzoz dumanı derken araçlar hem kullananları strese sokuyor hem de sokaklarda karşılaştıkları yayaları strese sokmayı başarıyor.

Kısa mesafelerde yürürken, soluklanmak, alışveriş yapmak ya da keyifli zaman geçirmek istediğimizde araç işgalinden dolayı yaşadığımız mahallede hareket edemez hale geldik. Bu yalnızca araçlara olan bağımlılığımızla açıklanabilir bir durum değil. Yerel yönetimlerin yayalara, motorlu araçlara bakışıyla ilgili de bir kavram.

Sürdürülebilir ulaşım modelleriyle desteklenmeyen şehir yaşamı birçok insan için kolaylıktan ziyade her geçen gün daha da büyüyen bir eziyete dönüşecek gibi.

Toplu ulaşım imkanlarının artırılması, çevreci ulaşım araçlarının satın alınması, elektrikli araçlara dönüşüm, mikromobilite araçlarının şehirde ulaşılabilir olması gibi faktörler az da olsa bir iyileşmeye sebep olacak.

Avrupa’da ulaşım konusunda fon ve düşük faizli kredi sağlayan birçok finans kurumunun kredi sağlama koşulları arasında sürdürülebilir ulaşım planı ve altyapısına sahip olma şartı bulunuyor.

Dolayısıyla yakın gelecekte ulaşım sistemini revize etmek, çevreci araçlar almak, metro-tramvay, bisiklet yolu yapmak isteyen ya da düşüncesi olan her kim varsa sürdürülebilir ulaşım planını hayata geçirme yönünde bir irade göstermesi gerekiyor.

İstanbul, İzmir ve Konya büyükşehir belediyeleri bu süreçleri tamamlamış durumda. Kocaeli’de de bu çalışmaların devam ettiğini biliyorum. Yakın gelecekte en çok konuşacağımız anahtar kelimeler arasında akıllı kentler, afet dirençli kentler, iklim dirençli kentler ve dirençli akıllı sürdürülebilir kentler gibi kavramlar bulunuyor.

KALDIRIMDA YÜRÜYEBİLMEK

Gelelim başlığa… Kaldırımda yaya olarak kesintisiz yürümek neredeyse mümkün değil. Engelliler, yaşlılar, çocuklar ve bebek arabalı anneler-babalar gibi grupları düşündüğümde kaldırımda yürümenin zaman zaman çileye dönüştüğünü görebiliyor, anlayabiliyorum.

Geçen hafta Karşıyaka Bostanlı Mahallesi’nde kentsel dönüşüm kapsamında inşaatı devam eden bir binanın önünden geçmeye çalıştım. İnşaat nedeniyle hem kaldırım hem de kaldırımın sokakla birleştiği bölüm tamamen işgal edilmiş, inşaat tarafından etrafı bariyerlerle çevrilmişti.

Sokaktaki araç parklanmaları ve inşaat işgali nedeniyle her saat vızır vızır araç geçen sokakta araçlarla birlikte yürümek zorunda kaldım.

İlgili inşaatın işgalini ve yaşadığım/yaşayacağımız durumla ilgili ilçe belediyesine fotoğraf gönderdim ve işgalin tehlike yarattığını ifade ettim. Birkaç gün içerisinde sorunla ilgili çözüm olur düşüncesindeyken belediyeden gelen yanıt özetle ‘İşgal harcının yatırıldığı, dolayısıyla işgalin farkında olduklarını ve yasalara uygun bir işgal olduğu’ yönündeydi.

Parasını ödeyerek kaldırımı ve yolun bir kısmını işgal etme hakkına sahipmişiz. Yayalar motorlu araçlardan