Ülkemizin dünyanın en büyük felaketlerinden birini yaşadığı şu günlerde, şehirleşme, yapılaşma ilkelerimizi baştan aşağı değerlendirmemiz, yeni baştan düzenlememiz şarttır. Büyükşehirlerde şehir merke...
Ülkemizin dünyanın en büyük felaketlerinden birini yaşadığı şu günlerde, şehirleşme, yapılaşma ilkelerimizi baştan aşağı değerlendirmemiz, yeni baştan düzenlememiz şarttır. Büyükşehirlerde şehir merkezleri bütünüyle plansız şehirleşme baskısı altında ezilmiştir.
Şehir Planlaması yapılırken, o coğrafyanın özelliklerine, fay haritalarına, varsa sıcak soğuk su kaynakları, yeraltı su havzaları, dere yatakları, derelerin ıslahı, nüfusun ulaşımına dayalı fiziki özelliklere hiç dikkat edilmemiştir. Bir şehir büyümesine devam ederken, içinde yaşayacak nüfus kadar suya, enerjiye, intikal için yola ve akışkan bir ulaşıma ihtiyacı olduğu önemsenmemiştir.
Binaların arsalarına yüzde 100 emsalle oturtulması, yola, kaldırıma, otoparka, yeşil alana pay bırakılarak imar planları yapılmaması şehirleri yaşanamaz hale sokmuştur. Binaların kullanım amacına uygun ruhsatlandırılmayışı, zemin katların neredeyse tamamen ticarethane olarak iş gördüğü, çoğu şehir merkezi binalarda, konutla iş yerlerinin aynı binalarda yer alması, hemen hiç birinin günlük insan hacminin, buna bağlı yapısal ihtiyaçların gözetilmediği görülmektedir.
Şehir merkezlerinde daha düne kadar bina altında, benzin istasyonları gibi tehlikeli işletmeler yasaldı. Olası bir patlamada tüm binayı riske atacak tüpçü veya akaryakıt istasyonlarının yasa kapsamında yerleşkeler dışına alınması çok eski tarihe dayanmaz. Ancak buna rağmen halen pek çok yerde, merkezi blokların, ana veya ara yolları ile çevrelenmiş merkez mahallelerinde akaryakıt istasyonlarına veya tüp bayilerine rastlanmaktadır.
Bir iş hanı, bir otel veya kamu binası, bir gün içinde içine girip çıkması öngörülen insan kadar otoparka ihtiyaç duyar. Bugün halen, büyükşehirlerin merkezlerinde yer alan bu tür binaların tek otoparkı, yolun kenarı veya kaldırımıdır. Örneğin, İzmir Merkez Sosyal Güvenlik Kurumu binasının tek otoparkı, önünden geçen, Gümrük meydanından başlayıp Cumhuriyet Meydanına oradan da Alsancak’a devam eden, daracık ve yoğun trafiği bulunan ana arter olan 2. Kordon, tam olarak böyle bir sokaktır.
İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir İl Turizm Müdürlüğü gibi çok sayıda resmi kurumun, iş hanları ve ofislerin ve çok sayıda şehir içi otelin bulunduğu bu yol, tüm binaların trafik ve otopark ihtiyaçlarını aynı anda gidermeye çalışmakta olan böyle bir sokaktır. Kamu binaları yönetmelikleri ve turizm işletme ruhsat kriterlerine de bakacak olsak, otopark alanı olmayan bina usulsüz veya aykırı bina anlamına gelir. Diğer açıdan Birinci ve İkinci Kordon diye bilinen mahallelerin tamamen dolgu alanların üzerine inşa edilmiş olmaları başlı başına ayrı bir tartışma konusudur.
Güzelyalı sahilinde ve Alsancak’ta sağanak yağışlar veya körfezin kabardığı dönemler tümüyle su altında kalan alanlardır. Bugün depremin ardından İskenderun’da benzer coğrafyaya sahip alanlarda kurulu mahallelerin, depremin ardından sıklıkla sular altında kaldığını gözlemliyoruz. Sahillere, insan yapımı veya alüvyon dolgusu alanlara paralel uzanan, yüksek katlı bloklarla çevrili mahalleler, semtler kurduk.
Çin seddi görünümünde, tüm şehri arkasına saklayan, hatta rüzgarı tümden keserek ardında kalan şehir için karasal iklim oluşturan bu blok mimari, imar ve şehircilik ile alakalı ne büyük bir bilinçsizlik ile son 60 yılı inşa ettiğimizi göstermektedir. Şehir Planlaması arızası olup, hastalığa dönmüş işlerimizi masaya yatırmak ve ameliyata almak zorundayız.