Hep deriz ya üç günlük dünya. Bu gün varız. Yarın yokuz. Bir bölüm insan için bu böyle olsa da, bazıları için bu durum böyle değil.
Çıkarları için yapmayacakları iş olmayan karakterlerini yitirmiş, onursuzlaşmış, para, itibar, hırsıyla her şeyi yapan, yapabilecek olan insanlar her geçen gün çoğalıyor. 

Bir insan için en önemli değerlerden bir tanesi de insanın kendisine olan saygısını kaybetmemesidir. Yani onurunu. Gururunu, haysiyetini, şerefini kaybetmemesi. Kendi aile bireyleri başta olmak üzere, çevresinin, genel olarak toplumun gözünde değersizleşmemesidir.

Bu konuda, Osman Bölükbaşı’nın "Dün sövdüklerini bugün övenler, dün övdüklerine bugün sövenler, göstermiştir ki ; köpekler her avcı ile ava çıkar" sözü ne güzeldir.

Bulundukları makamı kaybetmemek, menfaat çıkar elde etmek, ya da bir açığının ortaya çıkmaması için,  her şeye evet diyenler hayattan nasıl bir lezzet aldıklarını merak etmemek mümkün değil. 
 
“Hindistan'ın İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda bir İngiliz subayı hiçbir neden olmaksızın halktan bir Hintliye sertçe bir tokat atar. Hintli adam hemen bir yumrukla subayı yere serer. Bu karşılığı beklemeyen subay hem korkar hem de sinirlenir. Tek başına bir şey yapamayacağını bildiğinden yardım almak için bölüğe gider. Nasıl olur da sıradan bir Hintli İngiliz Kraliyet subayına vurmaya cüret edebilir. Subay Generalin yanına gidip olayı anlatır ve kendisinden asker talep eder. General onu dinledikten sonra onu bir odaya götürür. Bir kasadan 50.000 Rupi çıkarıp subaya verir: - Bu parayı bugün sana tokat atan Hintliye ver ve ondan özür dile! Bunu duyan İngiliz subay sinirlenir: - Zavallı bir Hintli, İngiltere Kraliyet subayına vurup hakaret edecek ve karşılığında ondan özür mü dileyeceğim? General sertçe: - Bu bir emirdir. Soru sormaksızın itaat edeceksin! Subay çaresizce parayı alır, götürüp Hintli adama verir, özür diler. Hintli adam o zamanın parasıyla yarı servet olan parayı görünce çok sevinir. Onunla ev, araba vs. alır. Bir süre sonra da bu Hintli tanınan tüccarlar arasına girer. Aylar geçer. Bir gün General tokat yiyen subayı çağırır: - Zamanında sana tokat atan Hintliyi hatırlıyor musun? Subay: - Unutmam mümkün mü efendim. General: -Şimdi intikamını alma vaktidir. Ona kalabalık bir topluluğun içinde vur! Herkes görsün! Subay itiraz ederek: - Bu Hintli kimsesiz iken ona vurmama izin vermediniz. Şu an şehrin tanınan, önemli kişilerinden biri olmuşken mi vurmamı istiyorsunuz? Ona vurur vurmaz etrafındakiler bana saldırırlar efendim! General kendinden emin bir şekilde: - Endişelenecek bir şey yok. Sana dediğimi yap! Git ona vur, gel! İngiliz subay Hintli adamın mağazasına gider. Hintlinin adamları ve kalabalık müşterisi de orada bulunmaktadır. İngiliz subay bir şey demeksizin öyle bir vurur ki adam düşüp yere kapaklanır. Hintli adam hiçbir karşılık vermediği gibi düştüğü yerden de kalkmaz. İşin garip tarafı subayın yüzüne dahi bakmaya cesaret edemez. Karşılık görmeyen subay hayretler içerisinde kalır. İntikam almanın verdiği sevinçle oradan ayrılıp generalin yanına gelir. General: - Seni hem sevinçli ve hem de hayretler içerisinde görüyorum. Subay: - Evet efendim. O Hintli İlk seferinde kimsesiz iken ona vurduğumda sessiz kalmayıp daha sert bir şekilde bana vurdu. Ama bugün mal, makam sahibi iken ona vurduğumda karşılık vermek bir yana, bana bir söz dahi edemedi. General: - İlk sefer ona vurduğunda izzeti nefsi vardı ve bunu en büyük sermayesi bilirdi. Onu korumak için sana karşılık verdi. Ama ikinci seferde izzeti nefsini paraya sattı. Menfaati tehlikeye girer diye sana karşılık vermeye korktu. Onun için kendini savunamadı.” (Devil’s child) 
Çıkarı için izzeti nefsini satanlara, ithaf olunur.