Türkiye yüz yılın felaketiyle imtihan veriyor. Yüreğimiz yanıyor dünya acımızı paylaşıyor. Biliniyor ki yaşanan bu acının dini, dili, ırk...

Türkiye yüz yılın felaketiyle imtihan veriyor.

Yüreğimiz yanıyor dünya acımızı paylaşıyor. Biliniyor ki yaşanan bu acının dini, dili, ırkı, rengi olmaz.

Tüm Türkiye kenetlenirken, memleketimi akbabalar da sarmış olduğunu üzülerek gördük.

Boşunu dememişler; Bu toprağın öz evladını iki özelliğiyle tanırsın...

Cenk zamanı canını esirgemez; buhran zamanı malını...

Bu toprağın hainini de iki özelliğiyle tanırsın...

Cenk zamanı arkandan vurur; buhran zamanı kalbinden...

Biz Bize Yeteriz Türkiye’m

Türk milleti olarak bütün imkânları depremzede kardeşlerimiz için seferber ettik. Yüreğimizi yakan bu büyük felakette hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ruhları şad, mekânları cennet olsun. Yaralı kardeşlerimize acil şifa diliyorum. Yaraları sarmak için canla başla arama kurtarma faaliyeti yürüten, ekiplere kolaylıklar diliyorum. Rabbim güç, kuvvet versin.

Evini taşırken bir çekyatı 3 kişiyle 1 saatte tek parça halinde dışarıya çıkaramayan aklı evveller, 150 atom bombası etkisindeki depremde yerle bir olmuş binlerce binadan 3-5 saatte insanlar kurtarılsın diye oturduğu yerden, sıcacık evinde çayını yudumlarken, sosyal medyadan çemkiriyor...

Bilimin karşısında çaresiz kaldığı, Bizans’a bile "ulan ben kendimi tek sanıyordum meğer ne kahpeler varmış “dedirten bu kafaya ülkemizde muhalefet deniyor...

Askerimizin yaptıklarını görmemezlikten geliyor, devletin tüm imkânlarını seferber ediyor ama hem kalp gözü kapalı olan bu kişiler ahkâm kesiyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölgesi Direktörü Dr. Hans Kluge, DSÖ’nün Türkiye ve Suriye’nin kuzeybatı bölgelerinde etkili olan iki büyük deprem sonrasında en yüksek seviye olan ‘3. Seviye Acil Durum’ ilan ettiklerini duyurdu. Âmâ bizim Akbabalar, sözde sosyal medya fenomenleri beğeni almak uğruna depremzedelerle dalga geçiyor. Bizim utanmazlar bunu beğenim paylaşıyor.

KİMLER SORUMLU?

Ülkemiz bir deprem ülkesi olup, maalesef sık sık yaşanan depremlerle büyük can ve mal kayıpları yaşanmaktadır. Yaşanan depremlerde birçok yapı ya ciddi zarar görmekte veya daha kötüsü yıkılmaktadır. Belli bir bölgede bulunan birçok yapı sağlam bir şekilde ayakta dururken yine aynı bölgede bulunan sadece bir kısım yapıların hasar görmesi söz konusu yapıların yapım/inşa sürecine bir takım sorunların olduğuna karine teşkil edecektir. Böyle bir durumda kusurlu olan müteahhitten zararın tazmininin istenebileceği açıktır.

Ancak ülkemiz deprem kuşağında olmasına rağmen ne vatandaş olarak bizler, ne de yetkiler üzerine düşeni yapmıyor.

Bu ülkeye en çok zararı her seçim döneminde yapılan imar afları vermiştir. Bunda tüm hükümetler ve o dönemlerde görev alan bakanlar, belediye başkanları sorumludur.

Bizler ise ev alırken önce mevkisine, içinde kullanılan fayanslarına, dolaplarına kısacası makyajına bakarız. Âmâ hiç birimiz binanın yapıldığı zeminin sağlamlığına, hangi fay hattından geçtiğine bile bakmayız.

Hele o müteahhitler var ya onlarında yatacak yerleri yok. İşlerini düzgün yapanları tenzih ederim.

 İğrenç kalitesiz binalara mahkûm edilen, bir ömür kazandıkları paralarla ev alan insanların başına yıkılan evler. Her zaman yeniden tekrar eden süreç. Deprem değil müteahhitler ve bu yapılara izin veren yerel yönetimler öldürüyor.