Türkçemiz çok güzel ama, ah aah. Çok da harika (!) sorunlar yaşıyoruz. Adını Metin değil Çetin deseler, kıyamet kopardığı ortamda, güzelim dilimize hiç dikkat etmiyoruz. Türkçemizde bir kelimenin 9 fa...

Türkçemiz çok güzel ama, ah aah. Çok da harika (!) sorunlar yaşıyoruz. Adını Metin değil Çetin deseler, kıyamet kopardığı ortamda, güzelim dilimize hiç dikkat etmiyoruz. Türkçemizde bir kelimenin 9 farklı anlama gelmesini kastetmiyorum. Mesela 'göz' böyle bir kelime. Hepiniz başladınız düşünmeye. Oysa tüm tartışmaların, asabiyetin sebebi de bu dildir. Biliriz ki, insanlar konuşa konuşa anlaşır. Dilin bile farklı anlamları var. Organ olarak dil, bir de konuşma dili. Oysa hem organ dilini hem de konuşma dilini yerinde kullanırsak, tüm kapılar açılır. Konumuz, Yüce Yaratan'ın 'Birbirinizi tanımanız ve tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır' şeklinde anlattığı kullandığımız dildir. Ne konuşursan onu yazarsın. Yunus Emre ne demiş; 'Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede'. Var mı ötesi ? Bir de dilin anatomik tarafına bakalım. 'Ağız içinde bulunan ve tat alma duyusunu gerçekleştiren, kaslardan yapılmış bir organdır. Ayrıca yiyecekleri çiğneme ve yutma işlemlerine yardım eder, insanlarda konuşmayı da sağlar'. Konuşabilmek de bir nimettir, konuşsan da konuşamasan da yazamazsan da yazabilmek bir ulvi değerdir. Bunun diplomayla da direkt ilgisi yoktur. Hoş bazı kitaplarda da bolca imla, yazım hatası olsa da okunmak, düşünmek, uygulamak gerek. Zira, başka Türkçemiz yok.

DİPLOMA DEĞİL Kİ KONU

Yazmak da ayrı konu. Edebiyat açısından, makale, köşe yazısı, kitap yazmak değil, meramım. Derdini anlat yeter. Dilekçe yazmayı bilmeyen, beceremeyen anlı şanlı diploması olanları görünce de daha çok üzülüyorum, endişe ediyorum. Diploması olmayan, bir tane olan hatta o bile olmayanlara değil lafım. Kendini yetiştirenler, gayret gösterenler de var, iyi ki varlar. -de ile -da'yı ayıramayanlar, ısrarla herkez yazanlar z ile, herkes aslında. Z ise merkez'de. Daha niceleri. Mükemmel değilim, çabam var, böyle miydi şöyle miydi açar bakarım. Anlamını bilmediğim, kelime kullanmam, söylemem, yazmam.

EY GÜZEL TÜRKÇEM NERDESİN?

Profesyonel, amatör müsabakalarda sezon öncesi yönetmelik, talimat yazılır, yayınlanır, bildirilir, kulüpler de imza atar, kabul eder. Çoğu zaman okumazlar bile rafa kaldırırlar. Sonra önlerine çıkar dev misali, tıpkı halının altına itelenmiş çöpler, tozlar gibi. İzmir'imde şu an iki adet çok büyük 'Türkçe gaflet ve dalaleti' yaşanıyor. CAS'a bile gidilir, o derece. 'Kart sayısı' ile 'farklı grup'. Anahtar kelimelerimiz bunlar. Açık ve net belirtilmemiş, merak da edilmemiş. Her şey bitince, maçlar sona erince gündeme düşüyor. Bilemiyorum. Kaos olsun diye mi açıkça yazılmıyor, diye de şüphe etmiyor, değilim. Açık kapı bırakılıyor sanki. Oysa, parantez açıp kapamak gibi bir güzellik vardır Türkçemizde. Açık şekli yazılabilir, pekâlâ. Yok yapılmaz. Aklıma türlü şey gelir, insanım ben de. Duruma göre, kulübe göre karar vermek mi maksat, içim acır o zaman. Sırf ben değil herkes böyle düşünüyor, hadi buyrun cenaze namazına.

MAÇ YOKSA KART DA OLMAZ

Yüzyılın felaketinde kaybettiğimiz güzel kardeşim Taner Savut'un adının verildiği 1.Amatör Küme'de, ligde, grubunda 1.sırayı alanlar direkt SAL'a çıktı. 2.olanlara fırsat verdiler. Saha yok, zaman az diye değil, olay çıkar diye. Çok saçma, mantıksız, al önlemini. Daha önce olay çıkmış da falan filan. Gündüz sıcakta değil, akşam serinde, ışıklar altında oynat. İlk kez mi play-off oynanacak İzmir'de ? Talimata şöyle yazılmış, '..en az kart gören takım...'. İbareye bakın, spordan anlamasalar gam yemeyeceğim. Kime neye göre kart görmek ? 15 kart görür, 3 üçü kırmızı kart diyelim. Kendi gibi insan olan, can olan, bir annenin dünyaya getirdiği olduğu halde rakibine kafasına tekme, hakeme de tekme, üçüncü de okkalı küfretse. Bu takımın kart sayısı az, matematiksel olarak tamam da. Peki ya centilmenlik ? Kart sayısı az ise, maşallah aferin mi diyelim. İlk iki takım olarak da Balçovaspor ile Koyunderespor alındı, seçildi. Mundar ermek değil derdim, başarıyı. 14 maçta Balçovaspor 30 sarı kart gördü, kırmızı kartı yok helal olsun. Ee ne de olsa Orhan Özuğur hocamın takımı. Koyunderespor 1 kırmızı kart, 38 sarı kart gördü, 14 maçta. Ne var bunda mı diyeceksiniz ? Durun daha bitmedi.

YEŞİLOVA İLE GAZİEMİR İTİRAZDA

Oysa 11 takım 18-20 maç oynadı. Kart maçta görüldüğüne göre, maç yoksa, kart da olmayacağına göre. Adaletsiz, Türkçesi eksik bir karar. Yeşilyurt FK, Çamkulespor, Atillaspor, Buca Efelerspor, 1925 Manavkuyu, 1923 Alsancak, Kiraz 1 Eylül, Çamdibi Gençlerbirliği, Şemiklerspor, EVKA-5 Dağtekin ile Damlacık Yaylaspor, mağdur. 20, 14'den büyük olduğuna göre kart sayısı artar, doğal olarak. Bu işin fıtratında var. Zamanında düşünerek, yazılsaydı talimat sorun olmazdı. En iyisi de. Balçova ile Koyundere'nin hakkı elinden alınamaz, 11 takımı da çıkartın SAL'a, olsun bitsin. Takım sayısı çok olur derseniz, valla darfılırım. Bir de Yeşilova ile Gaziemirpor'un itirazları var, iki kez itiraz ettiler. Onlar da haklı. Şimdi de İzmirspor zor durumda yine Türkçe. Kongresi bile yapıldı. Önce adalet tam zamanı. Yönetmelik, talimatı eksikliği yine. 'Bir kişi aynı statülü ligde iki takımda birden yöneticilik yapamaz' diye yazıyor. Oysa 'farklı grupta' ibaresi olması gerek. Açık ve net yazsanıza. Sevgilinize eksik, hatalı, mektup, mesaj yazsanız, sizden vazgeçer. Buyurun çıkın işin içinden bakalım. Yazık, günah. Sadece kan ter içinde, bin bir güçlükle, ekmek parası veya amatör sevda için oynayanların, hakkı ne olacak ? Masa başı kararı, bu olsa gerek. Mis gibi ortamda klimanın önünde kahveni yudumlayarak, talimat hazırla. Olan ayazda, soğukta, güneşte oynayan futbolculara olsun. Yok böyle bir dünya. Biraz dikkat, hassasiyet lütfen. Niyetimiz iyi olsa da Türkçemizi bilememe sorsunsalına, kurban gitmeyelim. Yaşasın güzel Türkçem...