İklim insanlık tarihi boyu insanoğlunun yaşamına yön vermişti. Buzul çağları eski medeniyetlerin bitmesine, göçlere neden olmuş, tarihin yönünü, akışını değiştirmişti. İlk buzul çağı, yeryüzünün milyo...
İklim insanlık tarihi boyu insanoğlunun yaşamına yön vermişti. Buzul çağları eski medeniyetlerin bitmesine, göçlere neden olmuş, tarihin yönünü, akışını değiştirmişti. İlk buzul çağı, yeryüzünün milyon yıl önceki yaşam formunu değiştirmiş, yerküreyi yekpare bir kartopuna çevirmişti.
İkinci buzul devrine ait katmanlar incelendiğinde, dönemin orta enleminin, devasa orman ve hayvan popülasyonu ile örtülmesine sebep olduğu anlaşıldı. Bugün Ortadoğu ve Arap Yarımadası bölgelerinin bir zamanlar Amazon ormanlarından kat be kat hacimli ormanlara sahip olduğu bilgisini açığa çıkarmıştı.
İnsan toplulukları yer küreye ayak bastıkları günden beri, iklimle şekillenen çevreleri izlemeye, gözlemlemeye, hayatlarını ve planlarını iklimsel verilere göre hazırlamaya devam ettiler. Ticareti, beşeri ilişkileri, mülkiyete dair bireysel, toplumsal hak ve olguları, savaş ve çatışmaları dahi yöneten, şekillendiren daima aslen iklim olmuştu.
Bilinen en eski kadastro uygulamalarının Nil Nehri taşkınları ile etrafında, tarım topraklarındaki sınırların her yıl yeniden belirlenmesi ve düzenlenmesi için uygulandığı bilinmektedir. Eski dünya kıtalarında deniz gelgitleri, kurak yıllar, deniz, göl, akarsu kıyılarında dik kayalık yamaçlarda işaretlenerek hafıza oluşturulmuş, kayalar üzerine yıllık, mevsimsel su seviyelerinin işaretlenerek envanter haline getirilmiş olduğu saptanmıştır.
Kuraklık, susuzluk ve dolayısı ile kıtlık baş gösteren yıllarda kitlesel göç hareketleri yaşandığı, buna bağlı olarak savaşların çıktığı, bazı medeniyetlerin yok olduğu, bazı bölgelerde farklı yaşam kültürlerinin belirdiği, arkeolojik buluntularda da ispat edilmişti. Daha yakın döneme ait yazılı tarih kayıtları da, iklimlerin insanlık tarihinde ne denli belirleyici olduğunu eski kitabeler, yazıtlar, papirüslerde kayda alındığını gösteriyordu.
İklim nedeniyle kaynak kıtlığı baş gösteren toplumlar, yeni kaynaklar bulmak üzere sefer düzenlemişler, bu savaşları dahi, iklime göre planlamışlardı. Kar inmeden sefere çıkılmalı ya da kar eriyip yollar açılır açılmaz sefere gidilmeliydi. Deniz seferleri için de fırtına mevsiminin bitişi, muson yağmurları başlangıcı gibi tanımlar getirilmişti.
İklim tüm tabiatın yaşam formunu tümden değiştirdiği, bitkilerin çiçeklenmesi ve meyve oluşumunu, hayvanların göç rotalarını belirlediği gibi, insanoğlunun yaşamını da peşi sıra sürükleme devam etmişti. Ne yazık ki; insan topluluklarının yerleşik hayata geçip endüstri ve sanayi gelişimlerine ulaşması, bilim ve teknolojide son iki üç yüzyılda kaydedilen ilerleme, iklimin tümüyle insan eliyle değiştirilmesi diye tanımlanan yeni bir olgu meydana getirdi. Artık iklimler insan hayatına yön vermez, insanlık iklimi olumsuz yönde etkiler hale gelmişti.
Buradaki en temel sorunlar, ileri oranda kirlilik meydana getirmek ve kaynakları orantısız şekilde tüketmek olmuştur. Bunlar kabaca, karbon ve sera gazı oluşumları, su, toprak ve gıdanın aşırı üretim veya tüketiminde meydana gelen dengesizlikler, geri dönüşmeyen ve tabiata zarar veren üretimlerin ekosistemde oluşturmakta olduğu tedavisi güç arıza şeklinde karşımıza çıkıyor.
Dünyamız, üzerinde yaşayan 8,5 milyar popülasyona ulaşan insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiş durumda. İnsanlığın gelişimi ile doğamız arasında dengeyi koruması gereken teknoloji, çoğu zaman yine insan eliyle doğal dengeleri bozmaya hizmet ediyor. İçilebilir su kaynaklarının hızla tüketildiği, tarım ve gıda krizlerinin açığa çıktığı bu yeni dönem, insanlık tarihinde büyük değişimlerin yaşandığı, dönüm noktası olarak hafızaya alınmış dönemlerden bir yenisi gibi, bugün, bizlerin kayda geçirdiğimiz bu kertede yaşanıyor.