Çevreyi korumayla alakalı tüm yasalar ülkemizde de mevcut olmasına rağmen, Eksik olan, bireyin bu mekanizmayı anlaması, bilmesi, özümsemesi ve talep etmesidir. Çevreyi düzenleyen yasalar bireyden başlayarak ulus ve devlet kavramına kadar ilerleyip, yasalara dönüşmüşse de, o yasaların oluşmasını sağlayan hamur, yasayı talep edenler, uygulayıcıları ve birinci elden denetleyeni halkın kendisi olmuştur. Kamu düzeni dediğimiz olgu, yasalarla sağlanan toplum düzenidir. Birilerinin hakları, diğerlerinin hakkına tecavüz edemez. Bireyin hak ve özgürlüğü, toplum düzenine aykırı talep edilemez. Aynı şekilde, bireyin hakkı, bulunduğu coğrafyaya, tabiata aykırı bir talep üzerine inşa edilemez. Bu gibi basit ve temel prensipler üzerine şekillenen “kamu düzeni” kimsenin başkasına ve çevresindekilere zarar vermeden hakkı olanı alması için oluşturulur. Devletler Anayasaları bu prensipler üzerine inşa edilir. Uluslararası anlaşmalar da yine iç iş ve işleyişi beynelmilel kurallara göre oluşmuş anayasası olan devletler arasında yapılır. Bu durumda, dünya üzerinde beşeri toplumun ekseri, sağlıklı, dengeli yaşam alanlarını talep ettiği genel geçer bir kuraldır. Birleşerek, münferit standartlar oluşturan devletler toplulukları, çıtayı bir nebze yukarıya taşıma gayesi gütmüşlerdir.
27 FARKLI DİL
Örneğin Avrupa Birliği, Avrupa kıtası üzerinde yaşayan toplumların aynı standartlar içinde olduğu varsayımı üzerine şekillenmiştir. Halihazırda 27 farklı dil ve ülkeden oluşmasına rağmen, birleştirici kaliteli yaşam talepleri, yaşam şekli ve standartları olduğu varsayılır. Birliğin içinde yer almak üzere, eksik kısımlar “uyum” düzenlemeleri ile düzenlenmeye çabalanır. Bu düzenleme, kıta avrupasında yaşayan her toplumun belli hayat kalitesi ve kamu düzeni içinde yaşamasını hedefler. Bir ülkenin birlik içine dahil olması, o ülkenin halkına sorulur, referandum yapılır. Genel toplum yaklaşımı birlik içinde olma yönünde ise o devlet birlik içine dahil olmak üzere harekete geçer. Karşılıklı uyumlama düzenleme dönemi bu şekilde başlatılır. En başta söylediğimiz gibi, koşul ve şartları her ne şekilde belirlenmiş ise, genel kabul içindeki belli bir standarda sahip olma, o toplumun kendi talebidir. Ülkelerin yönetim biçimleri, kanunlar, uluslararası anlaşmalar, bir birlik içine dahil olma, genel kabul gören anlaşmaları imzalayarak, “biz de bu düzenlemeleri kabul ediyoruz”, demek, o toplumu oluşturan bireylerinin çoğunluğunun yaklaşımlarıdır. Bu nedenlerle, tesis edilen kamu düzenleri her ülke her toplum, ve o toplumu oluşturan her birey için geçerlidir. Uygulanmasını sağlamak da denetlemek de, herkesten önce bireyin görevidir. Tüm bu belirttiğimiz temel prensiplere rağmen, bir doktor, imar düzenlemelerini bilmiyor olabilir. Veya bir müteahhit kıyı kanununu duymamış olabilir. Ya da bir çiftçi, yeraltı suları koruma mevzuatının ne anlama geldiğini bilmiyor olabilir. Herkesin hukuku ve yasal düzenlemeleri eşit oranda bilmeleri, veya eşit ahlaki bakış açısı ile yaklaşmaları beklenemez. Bu nedenle mahalli idareler dediğimiz, semtleri köyleri mecraları, mahalleleri, sokakları, köyleri, meraları en küçük birim yaşam alanlarını düzenleyen yerel yönetimler, çevreyi korumada en önemli başat görevindedir. Yine de o micro ölçekteki yönetim de, o bölgenin insanından oluşur. Yönetime gelmiş kişiler, kamu görevlileri olmuş üst makamlara bağlı, düzeni sağlayan devletin alt birimidir. O en alt birim dediğimiz mahalli idareleri de denetleyecek ve kamu düzenini talep edecek kesim, yine toplumu oluşturan bireyler olacaktır.