İzmir ve çevresi neredeyse 1 aydır sıcaktan kasıp kavruluyor. Sıcaklık, bugüne kadar yaşanmamış düzeyde rakamlara çıktı. Evde ve işyerinde klima çalıştırılmadan ne oturuluyor ne de çalışılıyor. Korkarım bizi çok zor günler bekliyor. Bugünkü hayatımızı yakında arıyor olacağız herhalde.

Yine bir ay kadar önce Doğu Karadeniz turu yapmıştım. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yurdu düşmandan kurtarmak için 19 Mayıs 1919’da ayak bastığı Samsun’dan ve O’nun ata binmiş heykeli önünden başladı turumuz. Manolya ağaçlarıyla dolu Samsun’un ilk parkı Atatürk Parkı’ndaki Atatürk ve Onur Anıtı’nın heybeti beni çok etkilemişti. Nitekim Bandırma Vapuru’nun tasvir edildiği deniz kenarındaki çam ağaçlarıyla kaplı koruluk da muhteşemdi.
Karadeniz’in içlerine doğru Samsun’dan ayrılıp Ordu’ya doğru ilerlerken, Ordu’da teleferikle çıktığımız Boztepe ve manzarası büyüleyiciydi. Sonra Giresun’da başlayan fındık bahçeleri, Trabzon’un yaylaları ve Rize çay bahçeleri derken muhteşem Karadeniz’de toprak görmek dere kenarları dışında mümkün olmadı. Yolculuk boyunca geçtiğimiz her il ve ilçeden Karadeniz’in hırçın sularına dökülen dereler çağlayanlar vardı.

Yani demek istediğim, coğrafya derslerinden öğrendiğimiz Karadeniz’in denize paralel dağları, yine denizden gelen havayı yükselttiği için, soğuyan hava yağmura dönüşüyor. Nitekim bunu bir günlüğüne geçtiğimiz Batum’da sabaha karşı şakır şakır yağan bir yağmurla yaşadık. O yağmur Trabzon’a kadar devam etti. Bizi İzmir’e uğurladı.

Gelmek istediğim noktayı anlatabildim umarım. İzmir kavrulurken, Karadeniz yemyeşil ve serin doğası, insanı “Buradan hiç gitmemeli” hissine kaptırıyor. Son günlerde orman yangınlarının eksik olmadığı İzmir’de, “orman bitti” desek yeridir. En son Buca ormanları alevlere teslim oldu. Tam da megakentin su kaynağı Tahtalı Havzası’na yağmur çekecek yeşil örtüydü o ormanlar. 

Bugünlerde Tahtalı’ya bakınca insanın yüreği “cızzz” ediyor. Şerefesine kadar suya gömülen Bulgurca camii minaresi ile cıscıslak ortada kalmış vaziyette. İZSU’nun sitesinde baraj gölü havzasında yüzde 24.33 civarında rezerv kaldığı ifade ediliyor. Bu rakam yüzde 10’lara inerse sanırım su pompaları çalışmaz ve Tahtalı’dan kente su verilemez. Bu durumda Bakçova Barajı ve Kuzey kaynaklarına kalırız. Yahşelli’deki kaynaklar İzmir’in hepsine yeter mi meçhul.
Komşu ilimiz Manisa’da bulunan ve İzmir’e içme suyu temini için inşa edilen Gördes Barajı, su tutmadığı için hep tartışılır olmuştu. Gördes’te durum daha vahim. Yüzde 8.91 su var. Geriye Balçova ve Aliağa’da petrokimya tesislerine su temin eden Güzelhisar barajları kalıyor. Balçova’da yüzde 54.21’lik, Güzelhisar’da yüzde 76,72’lik rezerv bulunuyor. Dilerim bu rezervler İzmir’in yazı sağ salim çıkarmamıza imkan verir.

Buraya kadar durum tespiti yaptık. Benim istirhamın Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Dr. Cemil Tugay’ın bu işin üzerine özellikle gitmesi. Zira, İzmir’i susuzluk vurursa en çok eleştirilecek ve yüklenilecek kişi o. İZSU’nun yeni Genel Müdürü Sayın Gürkan Erdoğan’ın da bu konuda basın aracılığı ile kamuoyunu uyarması gerek.

Atalarımız “Çuvaldızı başkasına batıracaksan, önce iğneyi kendine batır” demişler. Bu konuda önemli bir görev de suyu kullanan vatandaşımıza düşüyor. Hep uyarılıyor ama biz bir kere daha hatırlatalım. Malum yaz ve sıcak. Eve dönülerde duş almadan olmuyor. Banyo yaparken süreyi kısa tutmak suyu fazla harcamamak gerek. Bahçelerimiz ve tarlalarımızı da vahşi sulama ile sulamayalım. Araçlarımızı hortumla yıkamayalım. Yok eğer böyle giderse, Allah korusun içecek suyu bile bulamayacağız. Çünkü çevreyi de suyu da bitiren bizleriz…