Siyaset millete hizmet etmenin yoludur. İster milletvekili, bakan veya cumhurbaşkanı olun, isterse bir beldeye belediye başkanı. Size verilen imkanlarla, hem hayatınızı idame ettirecek, hem de vatanda...
Siyaset millete hizmet etmenin yoludur. İster milletvekili, bakan veya cumhurbaşkanı olun, isterse bir beldeye belediye başkanı. Size verilen imkanlarla, hem hayatınızı idame ettirecek, hem de vatandaşın hayatını etkileyecek kararları alacaksınız.
60’ına merdiven dayamış bir vatandaş olarak, 35 yılı bulan meslek hayatım boyunca, Türkiye’nin kaderine damga vurmuş onlarca siyasetçi gördüm, tanıdım. Sandığa gittiğimde de birçoğuna oy verdim. Ne diyeyim, nasıl söyleyeyim, ülkede siyaset bir arpa boyu yol almış gibi görünmüyor.
İktidar ile muhalefet, hizmet yarışında, ülkeye neler yapılması gerektiğine ve bunları hayata geçirmeye kafa yoracağına, hala kavga etmeye devam ediyor. Millet bu kavgalardan ve suni gündemlerden bıktı, bunlar bıkmadı. Hala “cambaza bak” durumları…
Allah aşkına, dünyayı kasıp kavuran bir salgınla mücadele edip, hastalanmamak, hastalananları da kurtarmak için mücadele ederken, kalkmış “Ayasofya ibadete açılsın mı, açılmasın mı?” onu tartışıyoruz. Ayasofya açılınca, bütün dertlerimiz bitecek mi? Hiç sanmıyorum.
Geçtiğimiz günlerde, bir “darbe” tartışmasıdır alıp yürüdü. Olur muydu olmaz mıydı, günlerce tartıştık. Ne geçti elimize? 15 Temmuz 2016 öncesinde, “Artık bu ülkede darbe olmaz” derken, bir akşam gördük ki, yıllarca “din dirat” diyerek milleti kandıranlar ellerine silah almış teröristler olarak çıktı karşımıza.
Çok şükür ki, milletimizin dirayeti ve bazı siyasetçilerin ve ülkeyi yönetenlerin kararlılığı sayesinde bu badireyi de atlattık. Darbe ve darbeci zihniyet bu topraklarda maalesef her zaman oldu ve olacak. Yeter ki, biz millet olarak uyanık olalım.
Şimdi de, 90’lı yılların sonundan itibaren ülkemizde yaygınlaşan internet ve buna bağlı sosyal medya belasıyla uğraşıyoruz. Dünyada gelişen teknolojinin iyi yanlarını alıp, memleketimizi geliştireceğimize, biz sosyal medya ile adeta birbirimize tabiri caizse itibar suikastleri düzenliyoruz. Bu mecrayı fütursuzca kullanıyoruz.
Vatandaş, kızdığı insanlara, yöneticilere oradan saldırıyor. Siyasetçi, rakibine sosyal medya mecraları üzerinden yükleniyor. Son günlerde gördük ki, bu iş özel hayata ahlaksızca müdahalelere kadar vardı. Devlet de bugüne kadar kanunsuz kuralsız yürüyen bu işi denetim altına almak için harekete geçti. Geç kalınmış mesele ama nedense ona da karşı olanlar var.
“Özgürlükler kısıtlanıyor” yaveylası ile acımasızca eleştirilerin feryadı figanları havada uçuşuyor. Peki bu eleştirileri getirenlerin çözümü ne? Koca bir hiç. Bunun televizyonlarda saatler süren proğramlarda, ulu orta, bilir bilmez tartışılması ise işin cabası.
Ülkemizin bütün bunlardan çok daha önemli sorunları var. Korona salgınının neden olduğu yıkımların etkilerini, iktidarı ve muhalefeti ile azaltmaya çalışalım. Üretim ve istihdamı artıracak tedbirlerde yoğunlaşalım. İktidarın hedefi ülkede refahı sağlayacak kararları almak olmalı. Muhalefet de kendi çözümlerini ortaya koymalı. Kavga ile bir yere varamayız…
***
İzmir salgın sürecini iyi götürüyor. Korkulan olmadı. Başta Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere tüm belediyeler bir yandan işlerini güçlerini yaparken, diğer yandan da vatandaşın yanında oldular. Valiliğimiz ve kaymakamlıklarımız da kamu kurumları olarak Kızılay ve diğer hayırsever kurumlarla oluşturulan Vefa Sosyal Destek grupları canla başla çalışıyor.
Bu arada, Valimiz değişti. Ben Eskişehir’e atanan Sayın Erol Ayyıldız’a yaptığı görev ve verdiği hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum. Aydın’dan İzmirimiz’e gelen Sayın Yavuz Selim Köşker’e de “Hoşgeldiniz” diyorum.
İzmir, insanı, tabii ve tarihi değerleri ile güzel kenttir. Burada görev yapmak ise bir lütuftur. Ben yeni Sayın Köşger’in de başarılı hizmetler yapacağına inanıyorum. İzmirimize ve Sayın Valimize hayırlı olsun…