Bodrum ülkemizin en beğenilen sayfiye bölgelerinden biridir. Yaz kış yerleşik nüfusu 350-400 bin civarıyken, yalnızca turizm sezonu kabul edilen yaz ayları, yani Mayıs-Eylül arası dönem, bu sayı 800- 900 binlere ulaşmaktadır. Ve bu rakamlar artmaya devam etmektedir
Bu rakamların artışında Bodrum’un güzelliğinden ziyade, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşamın giderek zorlaşması, deprem riski ile gelen korku, doğayla iç içe yaşam kaygısı, 2020 de yaşanan ve tüm dünyayı etkisi altına alına pandemi gibi nedenler tetikleyici olmuştur.
Normalde sahil, sayfiye ilçeleri her yıl belli oranda nüfus artışı yaşıyorken, son birkaç yılda bu nüfus artış oranları katlanarak yükselme göstermektedir. Artan popülasyon, o bölgenin tüm dengelerini bozmaya devam etmekte, hiçbir altyapı, nüfusun yükselen yoğunluğuna cevap verememektedir. Yıllardan beri kamuoyu, patlayan isale hatlarını, su ve kanalizasyon şebekelerini haberlerde izlemekteydi.
Altyapı dediğimiz su boruları, kanalizasyon (kirli su) boruları, nüfus yoğunluğuna, yani talebe uygun değildi. Her ne kadar kısım kısım iyileştirme çalışmaları yürütülse de, bir yandan hızla artan nüfus nedeniyle çalışmalar, geçici ve aciz müdahaleler olarak kalmaktaydı. Aynı şekilde günümüzde, yolların araç kapasitesini kaldırmaması nedeniyle, Bodrum’un bir ucundan başka bir köşesine gitmek, neredeyse imkansız hale gelmiş durumda.
Yüksek sezon Haziran-Temmuz-Ağustos ayları Bodrum a intikali sağlayan ana arterler dahi kitlenmeye devam ediyor. Diğer tarafta, Bodrum aylardır hayati ihtiyaç olan su sorunu ile imtihan veriyor. Bölgelere değişik saatlerde kısıntılı olarak verilerek giderilmeye çalışılan sorun, barajlarda suyun tamamen tükenmesi nedeniyle çıkmaza girmiş durumda.
Öte yandan su ihtiyacı artezyen kuyuları vesilesi ile yer altından karşılanmaya çabalanırken, yeraltı suları da kritik seviyelere inmiş durumda. Tatlı su rezervi olan yeraltı kuyuları giderek deniz seviyesine ulaşmaya tuzlu deniz suyu çekmeye doğru ilerliyor.
İklim krizi dediğimiz kuraklık konusunda bilim insanları, iklim bilimciler uyarılarda bulunmaya, bu krizin 2024- 25 ve 2026 yıllarında artarak devam edeceğini vurgularken, kuraklık coğrafyamızı ciddi şekilde tehdit ederken, barajlar, su kuyuları kururken, durmaksızın ve umursamaksızın devam eden tek şey, imar ve inşaat sektörü. Her gün alt yapı sorunları katlanarak büyüse, her geçen gün su krizi tırmansa da, inşaat sektörü hız kesmeden yoluna devam ediyor.
Yeni imar alanları açmak, yeni yerleşkeler oluşturmak, turizm teşvik alanlarına otel yerine lüks rezidans konutları üretmek, daha fazla inşaat, lüks konut ve rant peşinde koşmak, çılgınca betonlaşmaya devam etmek şeklinde durmaya niyeti olmayan bir inşaat sektöründen, ve buna müsaade veren zihniyetten bahsediyoruz. Çevreyi korumak aslında tümüyle bu zihniyetin değişimi ile mümkün olabilir.