Şimdiki adıyla Bangladeş diye bildiğimiz ama bir çoğumuzun haritada bile yerini gösteremeyeceği bir ülkenin, ulusal ş...

Şimdiki adıyla Bangladeş diye bildiğimiz ama bir çoğumuzun haritada bile yerini gösteremeyeceği bir ülkenin, ulusal şairlerinden en büyüğü olan Kazi Nazrul İslam’ın, Kurtuluş Savaşımız ve Mustafa Kemal konulu, tarihte bilinen “İLK” şiiri yazdığını biliyor muydunuz? Henüz 1921 yılında, biz Kurtuluş Savaşı verirken, 1899 doğumlu olan genç bir şair, bizim Sakarya Savaşı’nı kazandığımızın haberini alır almaz, 22 yaşının coşkusuyla bir şiir kaleme alır. “Kemal Paşa” isimli bu şiir, hemen, İngilizlerin sömürgesi olan Bengallilerin dilinde bir zafer şarkısı olur ve bu günlere kadar da uzanan bir yankı bulur. Bilindiği kadarıyla o tarihe kadar Mustafa Kemal hakkında Türkiye’de bile tek bir methiye ya da şiir yazılmamıştır.Türk ordularının işgalciler üzerindeki zaferini coşkun bir dil ve övgüyle anlatan 258 mısralık “Kemal Paşa” şiiri Ekim 1921’de Kalküta’da yayınlanır, kısa zamanda tüm Bengal’de benimsenir ve o tarihteki adıyla, “İngiliz Hindistanının Direniş Gurupları” için hürriyet ve kurtuluş mücadelelerinde bir bayrak ve bir kahramanlık destanı olur. Şiir Bengalcedir ve Nazrul’un “Alev Üfleyen Flütler” (Agni Bina) adıyla yayınlanan kitabının içindedir. Sakarya Savaşı zaferi, Bengalli sömürü altındaki özgürlük tutkunları arasında yüksek bir umut, ezene karşı coşkun bir direnme gücü yaratır ve Nazrul’ün ‘Kemal Paşa’ şiiri tüm Bengal topraklarına yayılır. Okullarda, toplantılarda okunur. Dilden dile, ilden ile dolaşır. Doğan çocuklara, “Mustafa Kemal” hatta “Mustafa Kemal Paşa” adları verilir. Halen de Bangladeş’te, Anayasa Mahkemesi Başkanı Yüksek Hakim Mustafa Kemal, gazeteci yazar Mustafa Kemal Paşa ve Bangladeş’in Başbakanı Şeyh Hasina’nın kardeşi, devletin kurucusu Bangabandu (*Bangladeşlilerin atası anlamına gelir) Şeyh Mujibur Rahman’ın 1975’te kendisine yapılan suikast sırasında ailenin bütün fertleriyle birlikte hayatını kaybeden büyük oğlu Şeyh Kemal bilinen en ünlü Kemaller arasındadır. Bundan da öte, başkent Dakka’nın yeni Gülşan semtini tam ortasından boydan boya kat eden Mustafa Kemal Atatürk Bulvarı adlı bir de cadde vardır Dakka’da... Şiiri incelemeye geçmeden önce bana çok ilginç gelen bir iki notu yazmak isterim. Bilindiği gibi, bugün İstiklâl Marşı olarak okunan Mehmet Âkif Ersoy’un “Kahraman Ordumuza” ithaf ettiği şiir 1921 yılında yazılmıştır ve bu şiir ilk defa 17 Mart 1921 tarihli Hâkimiyeti Milliye Gazetesinde yayınlanmıştır. Kazi Nazrul İslam’ın “Kemal Paşa” şiiriyse, yine aynı yıl 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan ve işgal ordularının, Mustafa Kemal tarafından Sakarya’nın batı kıyılarına sürüldüğü 22 günlük göğüs göğüse çarpışmaların sonucunda kazanılan zafer haberinin Kalküta’ya ulaşmasından hemen sonra, Ekim 1921’de yazılmış ve yayınlanmıştır. Bu hesapla, Mehmet Akif’in şiiri dahil, belki de bu şiir “Kemal Paşa” isminin geçtiği ilk şiir, ilk destandır. Akif’in şiirinin ilk 41 satırı Ekim 1923’te TBMM’nin kararı ile ‘Türk İstiklal Marşı’ olarak kabul edilir. Nazrül’ün ‘Kemal Paşa’sıysa, bizim yakın zamanlara kadar pek de haberimiz olmadan, Bengalliler ve Bangladeşliler için aynı anlamda, bağımsızlık mücadelelerinde bayrak yapılmış, okullarda okutulmuş, seslendirilmiş ve Kemal Paşa bir milli önder gibi kabul edilmiştir. O kadar büyük sesleniş benzerlikleri vardır ki iki şiir arasında. Daha ilk ses bile büyük benzerlikler gösterir. İstiklal Marşı’nın ilk satırındaki “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak “ ifadesindeki bayrağa verilen renk, Nazrul’ün ‘Kemal Paşa’ adlı nehir şiirinde; uzun bir çarpışma günü sonunda askerlere gökyüzünü gösteren Onbaşı’nın ağzından: “Bakın mübarek gazanızı göreceksiniz şu gökyüzüne yansıyan bir güneş gibi, kan kırmızı renkte” diye karşımıza çıkar. Bangladeş’te Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşımızın etkisi sadece bu kadarla da kalmaz. Örneğin Mustafa Kemal’in 10 Kasım 1938 günü ölmesi ve ölüm haberinin Dakka’ya ulaşmasının hemen ardından, sadece 6 Ocak 1939 tarihinde yani 54 gün sonra, “Atatürk Model High School” adıyla Atatürk’ün ismini taşıyan bir lisenin ilk defa Bangladeş’te açılması da son derece ilginçtir. Sonra, uluslararası çapta üne sahip bir müze olarak bilinen, Dakka’daki “National Museum”da ünlü kişilikler ve devlet adamları galerisinde çağdaş ressam Şeyh Afzal tarafından yapılmış çok güzel bir Atatürk portresi bulunduğu, bunun da, bilindiği kadarıyla, dünyada tek örnek olduğunu biliyoruz. Ayrıca 1918’lerden itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü, İstiklal Savaşı mücadelemizi ve Cumhuriyet’in kuruluşunu, başta Kemal Paşa olmak üzere, İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Halide Edip gibi bütün kahramanlarıyla birlikte konu alan ve yine “Kemal Paşa” isimli beş perdelik bir tiyatro eserinin, daha 1925 yılında “Principal İbrahim Han” adındaki Dakka Koleji Müdürü tarafından yazıldığını, büyük beğeni kazandığı ve Atatürk’ün laiklik başta olmak üzere Türkiye’yi çağdaşlaşmaya taşıyan reformlarının, Bangladeş’te de benimsenmesi yönünde, o dönemdeki Bengalli bir çok edebiyatçı, yazar ve devlet adamının çalışmaları yanında, Nazrul’un “Kemal Paşa” destanı ile birlikte, İbrahim Han’ın “Kemal Paşa” adlı tiyatro eserinin de büyük etkisi olduğu biliyoruz. Biz her ne kadar hakkında neredeyse hiç bir şey bilmesek de; bağımsızlığını ilan ettiği, 26 Mart 1971’e kadar Doğu Pakistan olarak anılan Bangladeş ülkesinde, Türk Kurtuluş Savaşı ve özellikle bir devrim adamı olan Mustafa Kemal ve devrimleri, dönemin öncü kişilikleri kendilerinden biriymiş gibi önder yakıştırmasıyla anılagelmiştir hep, neredeyse 120 yıldır... Örneğin, 1919 yılında Kalküta’da Shaogat (Şefkât) dergisinde (1 .Yıl / Sayı 12) Kazi Nazrul’un basılan ilk iki makalesinden biri olan, “Türk Kadınının Peçesiz Yüzü” (Türki Mahillar Ghomta Khola) isimli yazısı son derece ilginç gelmişti bana öğrendiğimde. Henüz Türkçe diline tercümesi yapılmamış olan bu makalenin, Halide Edip hakkında olduğunu söyler 1999 yılında Bangladeş Büyükelçimiz olan Özcan Davaz. Ve yazının, Halide Edip’in tüm Bengalli kadınlara örnek olması gerektiğine dair bir methiye niteliğinde olduğunu ekler notlarına. Bir başka ilişki de şarkılar üzerinden karşımıza çıkar ve bizi şaşırtır. Kazi Nazrul’un, bizim “Üsküdar’a Gider İken veya Kâtibim” isimli, ancak ne yazarı ne bestecisi bilinmeyen anonim şarkımızın bestesiyle tıpatıp aynı ve bugün Bangladeş’te, hatta Hindistan ve Pakistan’da da çok sevilen bir şarkısı varmış. Bangladeş’te Nazrul İslam klasikleri arasında yer alan bu şarkıyı Bangladeş’te herkes bilirmiş. Peki bize bu kadar yakın olan Kazi Nazrul İslam adındaki bu şair kimdir? Nazrul, 1857’den 1947’ye yani Hindistan ve Pakistan’ın İngiliz İmparatorluğu’ndan ayrılarak bağımsızlığa kavuşmalarıyla sonuçlanan yaklaşık 100 yıllık bir mücadele sürecinin köşe taşlarından biridir ve belki de en önemlisidir. Şimdiki Bangladeş-Hindistan sınırı yakınlarında Churulia köyünde 24 Mayıs 1899’da doğar Nazrul İslam. Babası, 9 çocuklu ailesini köy imamlığı ve ‘Hacı Pehlivanın Mezarı’ diye bilinen türbenin bekçiliğini yaparak geçindirmeye çalışan Kazi Ahmet isimli biridir. 10 yaşında babası ölür Nazrul’ün. Önce Tanrı vergisi güzel sesiyle köy camiinde babası yerine müezzinlik yapar. Sonra ailesinin ve kardeşlerinin geçimi için gezginci halk ozanları, Bengalce tabiri ile bir “leto” veya “lalun” grubuna katılır. Grubun lideri Bengal’de tanınan, sevilen bir şair, halk şarkıcısı ve aynı zamanda bestekâr olan Hoca Kerim’dir. Hoca Kerim, Bengalce’nin yanında Farsça ve Arapça da bilir ve şiirlerini, oyunlarını bu üç dilden de seslendirir. 4-5 yıl süren gezginci halk ozanlığında Nazrul İslam hocası tarafından beğenilir ve Hoca Kerim’in ölümü üzerine daha 14-15 yaşlarında onun yerine geçer, “Leto” grubunun lideri olur. Bu süre içinde yazdığı, bestelediği şarkılar, dini duygularla yüklü kahramanlık türküleri yanında, kaleme aldığı ve sahnelediği oyunlarla, İngiliz İmparatorluğu’na ve bu İmparatorluğun “sadık teb’ası” rolünü üstlenmek isteyen Hintlilere karşı, o tarihlerde giriştikleri mücadele, hak arama, onur ve kimlik kavgası ortamında, halkı bilinçlendirir, “millet” ve “Bengal’e aidiyet” duygularının tohumlarını atar. 1911-1919 yılları arasında, bir yandan halk ozanlığı yapıp, ün kazanırken, diğer taraftan klasik Bengal halk müziği ve edebiyatı dersleri de alır. 1920 yılının sonlarında Kalküta’ya dönüp yazmaya başlar. Aynı yıl tanıştığı, güçlü bir yazar ve Kalküta Komünist Partisi liderlerinden biri olan Muzaffer Ahmet’in Nazrul üstündeki etkisi, 22 yaşında olan bu coşkulu kalemi, daha sonraları dünya çapında bir yazar ve ulusal bir lider yapacaktır. Bu yıldan sonra, bir yanardağ gibi peşpeşe eserler gelir sosyalizme inanan ve başkaldıran Nazrul’dan. “Kurtuluş”(Mukti) adlı destan şiiri onu tüm direnişçilerin tanımasına yeter. Mukti’yi, “Açılış”, “Prangalardan Kurtuluş” ve“Bandanara” takip eder ve bir çok şiiri arasında şaire “ Asi / İsyankâr” lakabını veren “Bidhori”(Asi) isimli şiiri Kalküta’da çeşitli dergilerde yayınlanır. Çok geçmez, bu başkaldıran ses yasaklanır. Her bölümü iddialı, sömürülmekte ve ezilmekte olan insanlara destek, güç ve kudret veren çağrılarla dolu “İsyankar”ın bir yerinde, şöyle der Nazrul : Hiç bir yasa tanımam / Dopdolu gemileri yollarım / Denizlerin dibine / Ben bir torpidoyum / Bir yüzer mayın / Ben bir Bedeviyim /Bir Cengiz Han / Boyun eğmem kimseye / Kendimden başka yalnız !” Başkaldırının, isyanın yıkıcı gücünün, ama aynı zamanda tam bağımsız ve hür olmanın, aklından, vicdanından başka bir güce boyun eğmemenin, daha güzel bir anlatımı olur mu, bilmem ? İsyankâr’ı ,“Alev Üfleyen Flütler” başlığı altında topladığı şiirlerinden oluşan yeni kitabı takip eder. “Kemal Paşa” ve bu arada yazdığı “Enver Paşa” ve yine Kurtuluş Savaşımızla ilgili “Savaş Trampetleri” de, yüz küsur şiiri içeren ‘Alev Üfleyen Flütler’ başlıklı kitabında yer alır. Bu kitabının ardından yasaklanmakla kalmaz, hapse de atılır. Hapisten ve kırk gün süren ölüm orucundan, Dakka’ya sürülmek suretiyle kurtulur. Direnişçilerin ayaklanmasından endişe eden İmparatorluğun Genel Valisi, Nazrul’u serbest bırakır, ancak Doğu Bengal’e, Dakka’ya sürmek koşuluyla.. 77 yaşında, 29 Ağustos 1976 tarihinde Dakka’da ölen Kazi Nazrul İslam, 1950’li yıllardan itibaren şizofreni tanısı konulup, sağlığını kaybedene kadar; yaklaşık otuz beş yıl süren kısa, ancak son derece verimli şairlik ve yazarlık hayatında binlerce eser üretmiş; Tagore’yle birlikte Bengal dilini konuşan iki yüz milyon civarında insan üzerinde büyük izler bırakmış bir şairdir. Binlerce şiiri; yazdığı, bestelediği ve bugün de ülkesinde dillerde dolaşan üç bine yakın şarkısı, çıkardığı dergiler ve değişik gazetelerde yayınlanan yüzlerce makalesiyle Nazrul; yaşadığı çağın, İngiliz İmparatorluğu’na karşı başkaldırının sembolü, Bangladeş yazın tarihinin ise bir kilometre taşıdır. Bu kısacık yazıda Nazrul’un hayatını bu kadar anlatmakla yetinip, ‘Kemal Paşa’ şiirinden söz edelim biraz da... Pakistan’ın büyük şairi Muhammed İkbal , Nazrul İslam hakkında bir makale yazmış ve ünlü “Kemal Paşa” şiirini kısmen de olsa ve Türkçe olarak, 1 Ekim 1954 tarihli Pakistan Postası adlı dergide yayınlamıştır. Bu makale “Harikalar Yaratan Kahraman: Atatürk” ve altında da “Doğu Pakistanlı Hürriyet Âşığı bir Şair; Kazi Nazrul” başlığını taşır. Şiirin gücü o kadar ‘kendine münhasır”dır ki, bir kez daha uzun uzun açıklamaya gerek yok bence. Dakka, Nazrul İslam Enstitüsü Müdürü Nurul Hûda’nın Nisan 1997’de yaptığı İngilizce çevirisinden dilimize aktarılan şiirin bence önemli bölümlerini art arda sıralayarak yazımızı bitirelim. Bir sonbahar akşam üstü. Gökler, kan renginde kırmızı. O günkü çarpışmalarda işgal ordusu tamamen yok edilmiş. Askerlerinin çoğu savaş alanında cansız yatıyor. Geriye kalanlar canlarını kurtarmak için kaçıyorlar. Türk ordusunun asil, cesur ve muzaffer Başkomutanı Kemal Paşa savaş meydanlarından karargâhına dönmektedir. Etrafını çevreleyen askerlerin zafer şarkıları yeri göğü sarsıyor. Her biri, ya yaralı ya da şehit bir arkadaşını sırtında, omzunda taşıyor. Aslında kendi üniformaları da kan ve vücutları yara bere içinde. Umursamıyorlar bile bu hallerini. Zaferin verdiği coşku onlara tüm yorgunluklarını unutturmuş... Muzaffer ve mağrur gaziler ağır ağır bir şarkıya başlıyorlar.Ey kahırlı ananın yiğit oğlu Kemal kardeş! / Kararlıydı, kararlı ve kızgın / Düşman siperlerinde bir telaş bir bozgun / Canını kurtarmak beyhude oyun / Harikalar yarattın sen Kemal, harikalar / Harikalar yarattın sen Kemal Kardeş, harikalar / Hey!hey!… Sol Sağ Sol, Sol Sağ Sol, Sol Sağ Sol, Sol Sağ Sol... Hür halkı esir eden, vatanı zincirleyen / Alemi de boş verip / Meydanlarda at oynatan bir millet / Sonunda oynayacaktı / Avucunuzun içinde Türk dansını da elbet / Hey! hey! Yine de hey! hey! / Sonunda kaybettiler / Tanrı da boşladı bu çılgın gafilleri! / Ey yiğitler, ileri hep ileri! / Hey! Hey! Yine de hey! hey! / Tanrı da lanetledi azgın vaveylanızı / Yetti artık! Kapatın, kapatın ağzınızı / Dermansız leşinizi Türk atları çiğnedi / Allah Allah sesiyle yerler gökler inledi. Kardeşler, şu mavi gök düşmanın / Amansız gafillerin / Onlar vahşi, yırtıcı, hain şeytan çetesi / Onlar tiran, sömürgen / Gaspetmek görevleri / Onlar bir kara şeytan / Kanları bir pis sudur / Dört ayaklı canavar / Haydut çetesi budur / Gerçek savaşçılar, inanarak kurban ederler hayatlarını / Korkaklar ters dönerler gösterip sırtlarını / Ölü doğmuş korkaklar / Budur tek isteğimiz, başka bir şey hiç değil / Hür yaşamaktır amaç, başka hiç bir şey değil. Başardık kardeşler biz, bu kez tamam, başardık / Düşman bozguna uğradı, kaçıyor / Kalamazdık esir, ölenler için neden esef edelim / Giden gitmiştir bir kez, vatan artık kurtuldu / Vatan bizimdir artık / Cennet de istemeyiz biz / Çünkü bu toprak artık hürdür / İstemeyiz cenneti, millet artık özgürdür... Ey kahırlı ananın yiğit oğlu Kemal kardeş! / Kararlıydı, kararlı ve kızgın / Düşman siperlerinde bir telaş, bir bozgun / Canını kurtarmak beyhude oyun / Harikalar yarattın sen Kemal, harikalar / Harikalar yarattın Sen Kemal kardeş, harikalar / Hey! Hey!.. Sol Sağ Sol, Sol Sağ Sol, Sol Sağ Sol, Sol Sağ Sol...” Nazrul’ün hiçbir şiiri, oyunu ya da yazısının Türkçe’de çevirisi yok bildiğim kadarıyla. Nazrul’a ulaşmak isteyenler, ya Bengal dilini öğrenecekler ya da İngilizce, Rusça çevirilerine bakmak zorunda kalacaklar ne yazık ki ülkemizde... Oysa ki, İngiltere’de, Almanya’da, Rusya’da uzmanlık kürsülerinde üstüne tezler yapılan Kazi Nazrul’u belki de en çok biz okumalıyız. Hem direnen bir şair olarak hem de Rusların Nazrul’u neden büyük şairleri Mayakovski ile karşılaştırarak incelediğini ve bu uğurda Moskova’nın ortasına bir ‘Kazi Nazrul Kütüphanesi’ kurduklarını daha iyi anlamak için... Bangladeş Hükümeti, 1986 yılında özel bir yasayla, Nazrul’un şizofreni hastalığı yüzünden son 25 yılını geçirdiği evini, “Kazi Nazrul Enstitüsü ve Müzesi” olarak düzenlemiştir. Ve son olarak bu değerli bilgilere ulaşmamızı sağlayan sayın Büyükelçi Özcan Davaz’a sonsuz teşekkür ederiz.