Her yıl olduğu gibi, bu yılın sonunda da iş dünyasından siyasetçilere, akademisyenlerden sanatçılara kadar herkes yeni yıl için umutlarını, hedeflerini ve dileklerini sıralıyor. Ancak her defasında aklımızda aynı soru beliriyor: Bu dilekler ve hedefler ne kadar gerçekçi, ne kadar somut? 2025 yılına dair söylenen her söz, eğer somut adımlara dönüşmezse, yine büyük bir kayıp yıl olarak tarih sayfalarında yerini alacak. Öyleyse gelin, bu sefer gerçekten fark yaratmak için ne yapmamız gerektiğini konuşalım.

Geçmişten ders almak

2024 yılı, tüm dünyada pek çok krizin ve fırsatın yılı oldu. İklim değişikliği ve çevresel tahribat, ekonomik eşitsizlik ve yoksulluk, savaşlar ve jeopolitik gerilimler, sağlık ve pandemiler, göç ve mülteci krizi, teknolojik değişim ve siber güvenlik, su ve gıda güvenliği, demokratik gerileme ve insan haklarındaki sıkıntılar bu yılın ana gündem maddeleriydi. Türkiye özelinde ise ekonomik zorluklar, ülkenin iç ve dış borç yükü, yüksek enflasyon, düşük emekçi ve emekli maaşları, doğal afetler ve altyapı sorunları, sosyal ve politik gerilimler, Suriye ve göç krizi öne çıktı. Ancak şunu kabul etmeliyiz: Eğer geçmişteki hatalarımızdan ders almazsak, önümüzdeki yıl da aynı sorunlarla boğuşacağız.

Aynı politikaları uygulayarak, aynı yöntemlerle ilerleyerek farklı sonuçlar elde etmeyi beklemek ancak bir hayal olabilir. Radikal değişimlerden, reformlardan kaçınmaya devam ettiğimiz sürece, ne bireysel ne de toplumsal olarak istediğimiz seviyeye ulaşamayacağız. Öyleyse yapmamız gereken ilk şey, geçmişteki eksikliklerimizi açık yüreklilikle ortaya koymak ve bu eksikleri gidermek için cesur adımlar atmaktır.

Hamasi nutuklar yerine…

Her yıl sonu olduğu gibi, bu yıl da pek çok kişi "daha iyi bir yıl" dileklerinde bulunuyor. Ancak dileklerle bir yere varılamayacağı artık aşikâr. Eğitimden sağlığa, teknolojiden çevreye kadar pek çok alanda somut yol haritaları çizilmeden, bu dileklerin hiçbir anlamı olmayacaktır.

Özellikle iklim krizi ve deprem gibi hayati tehditler karşısında hala yeterince hazırlıklı değiliz. Depreme dayanıklı kentler inşa etmek, yalnızca sözde kalmamalı; bilimsel verilerle desteklenen ve toplumsal mutabakatla oluşturulan projeler bir an önce hayata geçirilmelidir. Aynı şekilde, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadığı sürece geleceğin nesillerine umut dolu bir gelecek bırakmamız mümkün olmayacaktır.

Bu noktada, ulusal hedeflerin belirlenmesinin yanı sıra, bu hedeflerin aylık ve yıllık olarak takip edilmesi büyük önem taşıyor. Atılan adımlar, elde edilen sonuçlar, eksik kalan yönler ve yapılması gerekenler düzenli olarak gözden geçirilmelidir. Aksi takdirde, sürecin sonunda sadece kendimizi kandırmış oluruz.

İzmir’den dünyaya ortak çözümler

Sorunlarımızın yalnızca yerel olmadığını, küresel ölçekte de büyük zorluklarla karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım. İzmir’in kentsel sorunlarından, Ege Bölgesi’nin tarımsal sıkıntılarına; Türkiye’nin ekonomik problemlerinden, dünyanın iklim krizine kadar her şey birbiriyle bağlantılı. Bu nedenle, yalnızca bireysel ya da yerel değil, ulusal ve uluslararası iş birliğine dayalı çözümler üretmek zorundayız.

Depreme hazırlık, çevre kirliliğiyle mücadele, eğitimde reform ve sağlık sisteminin güçlendirilmesi gibi konularda alınacak her karar, yalnızca bugünü değil, geleceğimizi de belirleyecek. Ancak bu kararlar, kısa vadeli politikalar yerine uzun vadeli stratejilere dayanmalı.

Cesur adımlar atılmalı

2025 yılına girerken, hepimiz için temiz bir sayfa açma zamanı geldi. Ancak bu sayfa, yalnızca geçmişteki hataları silmek için değil, geleceğe daha güçlü bir şekilde hazırlanmak için kullanılmalı. Eğitimden teknolojiye, sağlıktan tarıma kadar her alanda cesur adımlar atmalıyız.

Unutmayalım ki, gelecek nesillerin bizi nasıl hatırlayacağı, bugünkü kararlarımızla şekillenecek. Eğer eğitimde gereken reformları gerçekleştirmezsek, depreme dayanıklı kentler inşa etmezsek, çevre sorunlarına kayıtsız kalırsak ve adalet sistemimizi güçlendirmezsek, tarih bizi affetmeyecek.

Aynı hikayelerden kurtulalım

Artık klasikleşmiş hikayelerden ve günü kurtarmaya yönelik politikalarla yetinmekten vazgeçmeliyiz. Bunun yerine, toplumun her kesimini kapsayan radikal tedbirler ve yenilikçi reformlarla başarıya ulaşabiliriz. Bu süreçte, bireyler olarak bize de büyük görevler düşüyor. Sadece eleştirmekle yetinmek yerine, çözüm üretmeli ve toplumsal dayanışmayı artırmalıyız.

2025 yılı, yalnızca bir takvim değişikliği değil, zihniyet değişikliğinin de başlangıcı olabilir. Eğer bu fırsatı değerlendirirsek, hem ülkemizi hem de dünyamızı daha yaşanabilir bir yer haline getirebiliriz. Ama bunu başarmak için, bugünden harekete geçmeliyiz.

Yeni yılın umut dolu olması dileğiyle, geleceğe cesurca adım atalım.