Siz bu satırları okurken, 31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerini kazanarak koltuklarına oturan belediye başkanları 100’üncü günlerini dolduruyor olacaklar. Genç nesil hatırlamaz ama, Rahmetli Süleyman Demirel’in iktidara geldiği dönemlerde “100 gün”, “500 gün” gibi toplumdan süre istemeleri vardı. Bu süreleri alan Demirel, rahatlar, beklenen icraatlar gerçekleşmese bile günü geldiğinde yine bir yolunu bulur, halkı espirileriyle karışık ikna ederdi.

Kurt siyasetçinin, Türk siyasetine kazandırdığı bu tarz, artık bugün öyle pek kullanılmıyor ama, yine de seçilip koltuklara oturanlardan, seçim döneminde halka verdikleri vaatleri yerine getirmeleri bekleniyor. Atalarımız, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” demişler. İster cumhurbaşkanı, ister bakan (artık başbakanlık makamı yok) isterse de belediye başkanı olun, bu 100 veya 500 günde ne yaparsanız öyle gider.

O halde, İzmir’deki çiçeği burnunda başkanların bu 100 gün içinde neler yaptıklarına bakalım mı. Öncelikle Büyükşehir tabii ki. Sayın Dr. Cemil Tugay, bu 100 günü 180 güne çıkarmış, “180 günlük Hızlı Eylem Planı” açıklamıştı. Ama biz yine de 100 günde yapılanlara veya niyetlenilenlere bakalım. Deniz taşkınları önlenecek, tüm kanallar temizlenecek, biyo-kömür tesisi aktifleşecek, iklim-yurttaş konseyleri ve kooperatifler kurulacak.

Ben bu saydıklarımızı tamamlandığını sanmıyorum. Belki de başlanmış ama devam ediyor olabilir. Böyle bir durum varsa İzBB yetkilileri beni aydınlatsın lütfen. Benim görüp hissettiğim, sokakların bir nebze de olsa süpürüldüğü, biri Kemeraltı, diğeri Çiğli’de iki kent lokantası, Meles’teki kokuyu önleme çabaları ve birkaç noktada asfaltlama çalışması. Şükür ki İzmir bu arada bir afet yaşamadı. Yaşasaydı ne olurdu, Kemeraltı’nı ve Mavişehir’i yine sular basar mıydı düşünmek bile istemiyorum.

Sayın Tugay’ın bu arada iki icraatı, indirim vaadine rağmen, ulaşım ve suya yaptığı zamlar. Evet bu zamlar, ülkenin kötü giden ekonomisine göre normal. Ancak verilen söz olması münasebeti ile 100 veya 180 günün ardından yapılsa olmaz mıydı? Pekala olabilirdi. Yine “90 Dakika” vaadini UKOME’den bir türlü geçiremedi. Burada tabi iktidarın engelini unutmamak gerek.

Peki ne yaptı Tugay. Sevgili Başkanımız, işten çıkartılan veya maaşlarından tazminatları düşürülen işçilerin ve memurların eylemleri ile uğraşıyor. Belediye kapılarına dayanan, gittiği hemen hemen her yerde karşısına çıkan eylemcilerle karşılaşıyor. Bu noktada tepkileri üzerine çekse de bildiği yolda yürüyeceğini de söylemekten kaçınmıyor. Hafta sonları ilçeleri dolaşarak sorunları tespite çalışıyor, oraları tanıyor. Kısacası İzmir’i tümden tanımaya çalışıyor.

Gelelim ilçe belediye başkanlarına. Burada ilçe ve başkan ismi vermeden genel bir değerlendirme yapacağım. Genç başkanlarımız gündelik çabalar içerisindeler. Çiçek, böcek ve konserler devam. Çünkü bunlar olmazsa olmazları. Birkaç ilçede İZSU ve İZBETON ile samimiyet çerçevesinde dere-tepe temizlikleri, birkaç km asfalt serimi. Bir de gerekmediği halde “halk istiyor” masalı ile kaldırım ve meydan yenilemesi. İşte 100 günün hesabı bu. Umarım onlar da ilçelerini tanımaya, eksiklerini belirlemeye ve bunları gidermek için kurmaylarıyla plan yapmaya çalışıyorlardır.

Her zaman söylerim. Belediye başkanlığı kente sahip çıkmaktır. Bozulan yolunu yapmak, çukurunu kapatmak, sokağını temizlemek, çöpünü toplamaktır. Bir de ihtiyaçları yerinde belirleyebilmek için halkın içinde olmak, esnafla beraber olmaktır. Vatandaştan korkmamak, çekinmemek, insanlar arasında ayrım yapmamaktır. İşçisiyle, çalışanıyla arada sorun bile olsa karşı karşıya gelmekten, onları dinlemekten kaçmamaktır. İşte bunları yaptığınız gün “sevilen bir başkan” oldunuz demektir.