Dünyamızda tırmanan kirliliği önlemek amacıyla gelişen çevre kanunları gün geçtikçe çok daha büyük kitlelerce kabul görüyor. Toplum tabanında daha fazla sahiplenildi ve bugün genç kuşaklar dahi oldukç...
Dünyamızda tırmanan kirliliği önlemek amacıyla gelişen çevre kanunları gün geçtikçe çok daha büyük kitlelerce kabul görüyor. Toplum tabanında daha fazla sahiplenildi ve bugün genç kuşaklar dahi oldukça bilinçlendi. Buna karşı sermaye devleri kendilerince önlemler almaya devam ediyor. Çevreci gruplar içine piyonlarını yerleştiriyorlar. Soğuk savaş dönemlerinde gelişmiş ve bugün bilinen kullanım tarzı ile şekillenmiş oldukça etkili bir tür taktiktir. Sermaye, karşısındaki çevreci gruplar içine kendi adamlarını yerleştirmek ve zamanla çalışmayı hedefinden saptırmaya çalışmaktalar. Çoğu zaman çevreci dernek veya platformlar kurmak bizzat
sermaye gücü ile yapılmış, ancak bu eğilim verimli olmamıştır. Bunun yerine iyi niyetle başlamış ekip çalışmalarının içine sızmak, faaliyetleri paralize etmek hatta zaman içinde yönetimi ele geçirmek şekline evrilmiştir. Bazı basit saptamalar bu oluşumların maskelerini düşürmeye yetecektir. Öncelikle iyi niyet! Çalışma yapan çevreci grupta bilimsel verilere, gerçeklere, hukuki dayanaklara tutunan iyi niyet olup olmadığına bakmak gerekir. İkinci kural, varlık! Çevreci grup veya grubu oluşturan kurucu üyelerde gözle görünür bir zenginleşme var mıdır? Elbet ki kimseyi çıkarcılık ile suçlamak doğru değildir, ancak çevrecilik hareketi bireysel kazanım peşinde olmayan, hatta olamayacak bir uğraştır. Bu nedenle her şeyden önce çevrecilik faaliyetleri mutlaka gönüllülük ilkesi ile şekillenmelidir. Çevreci çalışmayı geçim kaynağı, hatta bireysel zenginleşme haline dökmüş bir faaliyete dönüşmüş ise, burada olması gereken bir çevrecilik zihniyetinden bahsedilemez. Üçüncü anekdot benzer vakalar arasındaki bariz seçiciliktir. Ne yazık ki günümüzde sıklıkla rastlanan bir durumdur. Ve çok tehlikelidir. İyi niyetli pek çok insan bir grubun peşine takılıp bir vaka karşısında çok seslilik oluşturmak niyeti ile çevreci akımın peşinden gider. Oysa bu durum iyi niyetli pek çok kişinin zarar görebileceği hukuki sorunları içinde barındırır. Örneğin, bir bölgede 40 tane taş ocağı var, ancak bunlardan sadece birisinin faaliyetine boykot düzenleniyor. Bu boykotu geniş kitlelere ulaştırmak bile basını, sosyal medyayı kullanmakla başlayan, yargı aşaması ile devam eden büyük bir maliyet ve ekip çalışması gerektirir. Olay geniş kitlelere ulaştığında ne yazık ki sürü psikolojisi ile güdülenen başka bir faaliyete dönmüş olur. Bu sürüyü oluşturan bireylerin hiçbiri, neden diğer 39 madene ses çıkmıyor diye sorgulamaz. Hedefteki tek bir işletmenin peşine düşülmüştür.
Çevre hassasiyeti duyan bireyler nasıl düşünmelidir? Öncelikle hukukun ve yasaların herkese eşit mesafede olması ilkesini akıldan çıkarmamak ile başlanmalı. Kanunların ve uygulamaların Ardahan’dan Düzce’ye, Edirne’den Kars’a kadar tüm bölgelerde, her tür ekonomik seviyede vatandaşa eşit mesafede işlemesi gereği ve bütünselliği unutulmamalıdır. Çevreci Bir grubun önceki faaliyetleri, çalışmalarındaki tarafsızlığı, benzer durumlara karşı eşit mesafesi dikkate alınmalıdır. Bireysel çevrecilik hassasiyeti ne şekilde güçlü bir yapıya dönüşecektir diye kaygılanmamak gerekir. Başkalarının yönlendirmesi yerine bireysel araştırmalar, küçük çapta özgün ekip çalışmaları, yasalar hakkında bilgilenme, dilekçe ve bilgi edinme haklarının kullanılması gibi reaksiyonlar aslında zannedildiğinden çok daha fazla önemlidir. Yapay çevrecilik tuzağına düşmektense, bireysel çabalar, tasarruflu yaşam, ağaç dikimi, çöplerin ayrılması ve dönüşüm noktalarına iletilmesi gibi basit çalışmalar bile yaygınlaşsa yeterince büyük bir duyarlılık sağlanmış olacaktır.