Bilim dünyasında süregelen tartışmaların temelinde sosyal bilimler açısından bir konuda tam olarak mutabık kalınmış değildir.  Bu tartışmalar pozitif bilimlerin aksine sosyal bilimlerin “bilimsel değerinin’’ olup olmadığı noktasındadır. Çünkü pozitif bilimlere göre; bir alanın bilimsel nitelik kazanabilmesi, o alanın deney yoluyla ispatlanmasına bağlıdır.

          Yani pozitif bilimlere göre: bir hadise ya da olay, herhangi bir şekilde deneye tabi tutuluyor ise ve her seferinde aynı sonuçları veriyorsa bu ortaya atılan sonucun doğru olduğunu ve eğer farklı tarihlerde de aynı şekilde denenirse aynı sonucu vereceğinin kanıtı sayılmıştır.

Başka bir deyimle: eğer bir tez ortaya atılmış, bununla ilgili hipotez kurulmuşsa ve sonuç hiçbir şekilde değişmemiş tümüyle aynı sonuca ulaşılmışsa elde edilen veriler bilimsel veri olarak kabul edilir. Bundan sonra eğer aksi iddia edilmezse elde edilen sonuç tümüyle doğru kabul edilir.

Buradan yine bir bilim olduğu tarihçiler tarafından kabul edilen; fakat bilim dünyasının kimi alanları tarafından hikâyeden ibaret olan “Tarih Bilimi” üzerinde durulacak, bu konuda yapılan tartışmalar neticesinde tarihin bilimselliği tartışılacaktır.

           Alana yapılan tartışmaların temelinde tarih biliminin bazı konularda kısır kaldığı noktasıdır. Örneğin; hepimizin bir yerlerde bir şekilde duyduğu: “Tarihte deney mümkünse, Kurtuluş Savaşı’nı ya da Trablusgarb Savaşı’nı tekrar yapında görelim…”

 Bu şekilde yapılan bir eleştiri kısmen doğru olsa da temelde birtakım eksiklikleri de beraberinde getirmiştir.

            Sosyal bilimlerin hiçbir alanında deneyin mümkün olmadığı herkesçe bilinmektedir. Nitekim mümkün olsa dahi yapılan deneyin aynı sonuçlar vermesi yaşanan devrin maddi ve manevi olanaklarına bağlı olarak değişim göstermektedir. Bu aslında tarihi bir araştırmada, ortaya atılan bir tezin belgeler ile doğrulanması noktasına getirmektedir. Buradan geçmişi bilmeyenin, geleceği tayin etmesinin mümkün olmadığı sonucu çıkar.   Geleceği tayin etmenin yolunun ise tarihten ders alınmasıyla mümkün olduğu görülmektedir. Yani aslında tarihi olaylar birtakım deneylere tabi tutulmaktadır. Fakat bu öncesiyle değil, sonrasıyla mümkün olmaktadır. Bu durum aslında tarihi olayların deneye dayandığını göstermesi açısından önemlidir. Örneğin: 1789 Fransız İhtilali’nin yaydığı fikirler, imparatorlukları parçalamıştır tezi, 1789’dan günümüze halen etkisini sürdürmektedir. Fakat yaptığı etkiler: kimi coğrafyalarda dini birtakım eylemlerde kimi coğrafyalarda ise mikro milliyetçilik şeklinde kendisini göstermektedir.

            Tarihin deneysel alanının yanında elde edilen bir bilginin neden sonuç bağıyla birbirine bağlı olması da onun bilimsel yönünün olduğunu göstermesi açısından değerlidir. Örneğin, bir savaşta askeri teçhizatın yetersiz olması dolayısıyla bir ordunun yenilmesi, o ordunun savaşı kaybetme sebebini göstermektedir. 

Dolayısıyla neden sonuç ilişkisinin olması tarihin bilimsellik yönünü kanıtlamaktadır. Pozitif bilimlerde de 2 hidrojen ile 1 oksijenin (H₂O) birleşimi ile su elde edilir. Yani suyun oluşması söz konusu formülün sonucudur.

           Tarihsel bilgiler, belli bir bilgi birikimi ve tarihsel belgelere dayanırlar, yani elde edilen veriler direkt sonuca ulaşmak için bazı dayanaklara gereksinim duyarlar bunun için en güzel örnek arşivlerde bulunan ve dönemin siyasal, sosyal, ekonomik yapısına ışık tutan belgelerdir. Eğer yapılan araştırma için orijinal belgelere ulaşırsanız yaptığınız yorum yüksek ihtimal doğru bir yorum olacaktır. Fakat burada da yine tarihsel bilginin, bilimsel yönü ortaya çıkmaktadır. Tıpkı pozitif bilimlerde olduğu gibi tarihsel çalışmalarda yeni bulgular ışığında tümüyle doğrulanabilir veya yanlışlanabilir. Yani elde edilen bir bilgi, uzun süre doğru kabul edilmesine rağmen aniden bulunan başka bir tarihsel belge ile tümüyle değişebilir.

            Dolayısıyla sosyal bilimlerde ve özelde tarihsel çalışmalarda kullanılan deney metodu tümüyle hayatın içinde olan metotlardır. Bu yüzden yapılan araştırmalarda söz konusu alanlara laboratuvar gözüyle bakılıp yine bu yöntemle yorumlar yapılırsa elde edilen sonuçların doğru olma ihtimalleri çok daha yüksektir. Ancak yapılan temel yanlış, bu alanların ideolojik birer malzeme haline getirilmesidir. Yapılan bu davranış elde edilen sonuçların da yanıltıcı neticeler doğurmasına sebep olmaktadır.