Öğretmenleri konu alan bir önceki yazımı eylül ayında yeni eğitim-öğretim dönemi başlarken yazmıştım. Üzerinden zaman geçti. Birkaç gün sonra yarı yıl tatili başlayacak. Öğrenciler ve öğretmenler evlerine dönecek, imkanları varsa tatil yapacak, dinlenmeye çalışacaklar…
Bu tarihi hatırlatmanın ardından son birkaç gündür eğitimcileri konu alan yoğun gündemden söz etmeden olmaz. Türkiye’de birçok alanda ciddi yapısal sorunlar olduğu gerçek. Bu alanlardan eğitime ise diğerlerinden çok az daha kıymet verilse, üzerine eğilinse ülkede dolaylı yoldan birçok şeyi çözebilirmişiz gibi gelmiyor mu sizlere de?
Milyonlarca atama bekleyen öğretmenin bulunduğu ülkemizde öğretmen atamaları kadar kendinden sıkça söz ettiren bir uygulama tarihe karıştı.
Resmi Gazete'de yayınlanan yönetmeliğe göre; 1 Eylül 2025 tarihi itibariyle öğretmen atamalarında KPSS şartı aranmayacak. Bu tarihe kadar eski yönetmelik geçerli olacak. Daha sonra ise atamalarda Akademi Giriş Sınavı (AGS) dikkate alınacak.
KPSS odaklı birçok eğitim kurumu bir anda değişen sistemle birlikte AGS formatına geçecek. Bugüne kadar KPSS’ye göre kariyer planını yapan, en az bir kez KPSS sınavına giren ve atama bekleyen milyonlarca öğretmen var ülkemizde.
Öğretmen olduğunu devlete ispat etmek için bu kadar çetrefilli yollardan geçmek ne kadar doğru işin temelinde bu var aslında. Bir de kontenjanları her yıl daha da artırılan alanda bu kadar ihtiyaç yokken öğretmen yetiştirmeye çalışan üniversiteler…
Ücretli öğretmenlik adı altında ucuz iş gücü temin eden ve asgari ücretin altında öğretmen çalıştıran sistemden de söz etmek lazım. Formasyonla öğretmen yetiştiren eğitim sistemi, öğretmenlik mezunu olmayan ancak sistemde çalıştırılan binlerce lise ve alan dışı üniversite mezununu da eklemek lazım.
CEFAKAR ÖĞRETMEN MODELİ
AK Parti’nin tek parti yönetiminde neredeyse 25 yıla yaklaşan bir sürecin içerisindeyiz. Birçok alanda ülkenin geleceğine yön veren sistem değişiklikleri konu eğitim olunca dişe dokunur, görünür hiçbir adım atamamış gibi görünüyor.
Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı’nın bir haberi düştü önüme. Eğitime romantik bakış açısının en güzel örneklerinden biriydi bana göre. Haber içeriğinde Güneydoğu’da bir mezrada görev yapan tek öğretmenin hikayesi anlatılıyordu. Okulun tek öğretmeni odunları kesiyor, sobaya taşıyor, sobayı yaktıktan sonra derse giriyor.
Cefakar olması, diğer mesleklerle karşılaştırıldığında rol-model olması beklentisi duyduğumuz bir meslek öğretmenlik. Ancak öğretmenlerin odun kesmesi, soba yakması, kömür taşıması normalleştirilmemeli, normalleşmemeli de…
Ankara’da Maliye Bakanlığı’nda çalışan memurun sobayı yakarak iş rutinine başladığı bir örnek duymuyorsak bu hikâyenin öğretmenler için de gerçekleşmemesi dilemeliyiz bence.
Eğitim sisteminin sorunları sömestr tatili bitene kadar çözülmeyecek elbette. Kreşinden ana okuluna, ilkokuldan liseye yapısal birçok sorun varken öğretmenlerin, öğrencilerin, velilerin eğitime odaklanması ne kadar mümkün hep birlikte düşünmeliyiz.