Pandemi sonrası yeniden başlayan çalışma düzeni, nur topu gibi bir bebek getirdi dünyaya: Sessiz istifa. Sosyal medyanın etkisiyle bugünlerde yeniden ve daha yaygın şekilde savunulan a...
Pandemi sonrası yeniden başlayan çalışma düzeni, nur topu gibi bir bebek getirdi dünyaya: Sessiz istifa. Sosyal medyanın etkisiyle bugünlerde yeniden ve daha yaygın şekilde savunulan akım, çalışma şartlarının yetersizliğine tepki olarak doğdu. "Ölmeyecek kadar maaş verirsen, kovulmayacak kadar iş alırsın." mottosuyla ilerliyor. Orijinali, "quiet quitting" diye geçiyor. Aslında bir nevi bizim "Ne kadar ekmek, o kadar köfte!" durumu.
İstifa etmeyi düşünmeyen çalışanlar, iş yerinde daha fazlasını hedeflemekten vazgeçiyor. İş ile ilgili kaygı duymuyor, kurslara, eğitimlere katılmıyor, tatilde e-posta okumuyor, iş arkadaşlarıyla sosyalleşmiyor. Sadece verilen görevleri yerine getiriyor. Ofiste çalışırken çoğunun aklı başka şeylerle meşgul oluyor. Aileye, arkadaşlara daha fazla zaman ayırıyorlar. Özetle akım bu.
Sosyal medya, kendini "işi için paralamayan" çoğu 35 yaş civarındaki dünyanın farklı yerlerinden insanların nasıl daha rahat hissettiğiyle ilgili videolarla dolu.
Hak vermemek elde değil. Özellikle kamusal alan ile özel alanı birbirine karıştıran elektronik posta ve mesajlaşma uygulamaları, hatta şirket telefonları çalışanların her an, her yerde ulaşılabilir olduğu yanılgısını yaratıyor. Müdür, patron yönetici her kimse, sınırlarını aşma cüretini kendinde hak olarak görüyor. Tacize giren bu iletişim, tüm gün strese neden olan beceriksiz yöneticiler, açlık sınırındaki maaş, takdir edilmeyen çalışmalar, yarım yamalak ödenen fazla mesai ücretleri, kadın ve erkeğin maruz kaldığı farklı mobingler, insanca yaşamı imkansız kılıyor.
Çoğu işyeri, günde 8 saatten fazla çalışmayı zorunlu tutuyor, bunlara “Sen ne yapıyorsun? “diye soran yok. Yol da hesaba katıldığında Türkiye'de 24 saatin 10-12 saat aralığındaki bir bölümünün işe harcandığı ortaya çıkıyor. Mesai sonrası mesaj ve aramalar hariç. Kalan süre yemek, duş ve uykuya anca yetiyor. Aile ile yapılabilecek en uygun aktivite kahve içmek olabilir. Para da zaman da ancak buna yetiyor.
Bu şartlarda çalışan, takdir edilmeyen, desteklenmeyen, sessiz istifayı tercih etmesin de ne yapsın? İşçiyi düşünen, savunan mı var? Başka işe geçmesini önerenler olabilir. Peki alternatifleri ne kadar iyi?
Patronu, işvereni kollayıp "kar ettik" sanıyorlar ancak... Yapılan iş ne olursa olsun, niteliği düşüyor. Kurumun ilerleme şansı yok oluyor
Çalışma hayatını düzenleyen devlet kurumları da patronlar da şunu anlamalı, çalışanın mutlu olduğu kadar ilerleyebilirsiniz. Yani az maaş vererek, çok çalıştırarak ancak zarar edersiniz.
Sessiz istifa, hem çalışanın gelişimi hem de kurumun geleceği için büyük tehlike. Bugünün konforu, yarının başarısının önündeki en büyük engel. O nedenle çalışanları mutlu etmek, onlara en iyi imkanları sunmak aslında kalifiye işe, güçlü kurumlara ve ekonomiye yapılan yatırım olarak görülmeli. Hiçbir emekçi, sessiz istifaya mecbur bırakılmamalı.