16. yüzyılda İspanyollar, kıta yerlilerine işkence ederek altın diyarı El-Dorado’yu ararken, hayallerinin de ötesinde sayısız altın-gümüş madenlerine ulaşmıştı.
Kıta yerlilerinden sağ kalan çoluk ç...
16. yüzyılda İspanyollar, kıta yerlilerine işkence ederek altın diyarı El-Dorado’yu ararken, hayallerinin de ötesinde sayısız altın-gümüş madenlerine ulaşmıştı.
Kıta yerlilerinden sağ kalan çoluk çocuk bu madenlerde köle yapılmış, fakat çok daha fazla köle işçiye ihtiyaç doğmuştur.16.yüzyıl başlarında Yenidünya’ya özel, kakao, vanilya, tütün Avrupa’ya sevk edilmeye başlanmış, domates ve patates ise tohumları Avrupa’ya getirilerek, eski kıtada üretimlerine başlanmıştı.
Portekiz, şeker plantasyonu kurmak için, Brezilya’da ormanları yakarken, İspanyollar da kıtanın başka yerlerinde orman yakıyorlardı…
Avrupa’ya giden gemiler, artık 20 – 30 parçalık konvoylar halinde ve savaş gemileri eşliğinde yola çıkıyordu. Ama İngiliz, Fransız ve Hollandalı korsanlar, bazen bütün bir filoyu ele geçirebiliyordu. İspanyollar gemiler dolusu altın, gümüş ve diğer malları, Avrupalılar’a kaptırıyorlardı.
1517 yılında Martin Luter ile Almanya’da başlayan Protestan hareket, hızla yayılmıştı.1566’da Kalvinistler’in (Protestanlar) Hollanda’da isyan çıkarması, Katolik İspanya açısından kabul edilemez bir durumdu. İsyanları bastırmak için Hollanda’ya ordu göndermesi gerekecek ne var ki bu sorunu çözmeye yetmeyecekti. 80.000 kişilik paralı asker ordusu isyanı bastıramaz, hatta içinde bölünme yaşar ve bir kısmı isyancıların tarafına geçer. İspanyanın beklediğinden uzun süren bu zorunlu müdahaleye parası yetmez. Maaş alamayan askerleri Hollanda şehirlerinde yağmaya girişir ve bu kaotik durum 3 yıl kadar devam eder.
İngiliz yasal korsan Francis Drake, üstün korsanlık hizmetleriyle Kıta Amerika’sından yük taşıyan İspanyol gemilerine göz açtırmazken, Kraliçe I. Elizabeth isyan halindeki Protestanlara destek vermektedir. İngiliz kraliçesinin, hem korsanlarından hem de siyasi politikalarından yılan İspanyollar, 1588 de İngiltere’ye savaş açar. Daha çok yakın bir geçmişte, Preveze ve Cezayir’de Osmanlı donanması karşısında ağır bir hezimete uğramasına rağmen, İspanyollar kendi donanmalarını, yenilmez armada diye adlandırmaktadırlar.
Aynı anda İngiltere, Fransa ve Hollanda ile savaşta olan İspanyollar, İngiltere’ye mağlup olur.
O dönem Fransa’da Protestan isyanlar baş göstermiş, Katolik İspanyollar, diğer ülkelerde olduğu gibi burada da Katolik kilisesinden taraf olmak kaydıyla isyanları bastırmak üzere asker göndermişlerdir.
1598- 1604 yılları süresince devam eden, İngiliz- Fransız- İspanyol ihtilafları bir dizi anlaşma imzalanarak son bulur. İspanya, Katolik İrlandalılar’a yaptığı gerilla yardımlarını keser. Sonunda İspanya, İspanyol Hollandası (Belçika) ve Portekiz’i kaybedecektir.
Yine de İspanyol megalomanyası doruktadır.
Olivers Dükü, Tanrı İspanyoldur. Hatta Tanrı sanki İspanyol halkının bir parçasıdır (!) demiştir.
Onlara göre, tüm Hristiyanlar İspanyolca konuşmalıdır.
Yeni kıtada soykırımdan kurtulan yerli halk ve oraya köle olarak götürülen Afrikalılar’ın, kafalarına silah dayayarak, ‘Katolik ol, İspanyolca konuş ya da ölümlerden ölüm beğen’ diyen İspanyollar, artık “Her şeyi yapabiliriz” düşüncesiyle hareket etmekteydi.
Venedikliler de her şeyi yapabileceklerini düşünüyorlardı. Kudüs’ü aldıkları zaman, bütün Müslümanları ve Yahudileri katledip hazine ve servetlerine el koyan Haçlılar çok kan dökmüşlerdi. Latince belgelerde, “Söylesem de inanmazsınız! Kral Süleyman Tapınağı Meydanı, ayak bileklerine kadar kanla kaplıydı!” şeklinde çok sayıda açıklama vardır. Selahattin Eyyübi Kudüs’ü aldığında böyle yapmadı. Hıristiyan halka dokunmadı. Haçlılara, Avrupa’ya dönmeleri kaydıyla serbest geçiş izni verdi (1187). Fakat bunların bir kısmı, Avrupa yerine Kıbrıs’a gitti. Ada önce Tapınak Şövalyeleri denen bu grubun, daha sonra Fransızlar’ın, en son olarak 1468 de Venedikler’in hâkimiyetine geçecekti.
(Devamı haftaya…)