Değerli dostlarım… Bugün tarihi herhangi bir hadise hakkında yazmayacağım. Çünkü insanlık adına yapılan tüm eylemlerde bilgiden ziyade ahlakın önemli olduğunu ülkece tekrar öğrenmiş bulunmaktayız. Zira ‘Bilim, ahlak ile taçlandırılmadığı sürece eksik kalır.’
Dünyada maalesef bunun dengesinin tam olarak kurulmadığı görülmektedir. Yaşadığınız herhangi bir zamanda herhangi bir mekânda bunun ayrıntısına şahit olabilirsiniz. Modern dünyada insanın, insanın kurdu olduğu gerçeği varlığını devam ettirmektedir. Zulüm olabildiğince hızla yayılmaktadır. Modernlik adı altında insanlara soykırım ve adaletsizlik dağıtılmaktadır. Filistin’de yaşananlar, Ukrayna’da yaşananlar, Doğu Türkistan’da yaşananlar bunun bariz örnekleridir. Modern devlet eliyle ülkelere demokrasi götürüldüğü sloganı atılmakta; fakat demokrasi götürülen ülkelerin ne durumda oldukları yapılacak kısa bir araştırma ile anlaşılmaktadır.
Yaşanan hadiselerin direkt insanın vicdanı ile ilgili olduğu savı unutulmamalıdır. Çünkü bizden olan ve sizden olan mantığıyla yola çıkıldığı vakit, aslında yaşanan hadiselerin dini inanç ya da mezhep ile de alakalı olmadığını anlamamak mümkün değildir. Bilimsel anlamda yapılan çalışmalarda intihalin bir ahlak sorunu olmasına rağmen çok yaygın olması konunun ciddiyetini anlatmaktadır. Bilim yuvaları olarak bilinen üniversitelerde hak etmedikleri yerleri işgal eden, bunu farkında olmalarına rağmen insanlara üstten bakarak sık sık öğütlerde bulunan sözde bilim insanları yok değildir. Kendi çalıştıkları alanlara yönelik kaynak dillerden bihaber olan bu allame grubu, alan hakimiyeti konusunda da sınıfta kalmış durumdadırlar.
Bu özelliklerin hiçbirini karşılamayan bu güruh, oluşturdukları sözde sahnelerde çeşitli akrobasi hareketleriyle kendilerine taraftar bulmakta, içinde bulundukları kurumlara zarar vermektedirler. Bunu farkında olsalar dahi herhangi şekilde utanma emaresi göstermemeleri ahlaki yoksunluğun belirtisi değil midir?
Ülke olarak çeşitli zorluklar yaşadığımız bu günlerde, ahlak ve liyakat meselesine dair birtakım araştırmalar yapmamız uygun düşmez mi? Ya da bu konuda yapılan yanlışların üzerine gidilip düzeltilmesi noktasında çalışmaların yapılması ilerde yaşanacak sorunların çözülmesi noktasında önemli bir adım olmaz mı?
Son tahlilde ülkece her alanda ilerleme kaydediyor olsak da liyakatin ahlakla taçlandırılması noktasında eksik kalıyoruz. Taşra politikacısı gibi siyasi manevraların yapıldığı ülkemizde ‘Adamını bulursan çözemeyeceğin iş yoktur’ mantığı bizi bu günlere getirmemiş midir? Bolu Kartalkaya’da yaşanan otel faciasında ailesiyle tatile gitmek isteyen birçok vatandaşın hayatını kaybetmesi, izlenen bu politikanın sonucu değilse nedir? İzmir de iki gencin ölmesine sebep olan su birikintisinin de yine aynı politikanın sonucu olmadığını kim iddia edebilir? Bizden olunca ya da başka yolunu bulunca sorun yoktur; fakat bizden değilse ve başka şekilde de sorunu çözemiyorsa varlığının lüzumu yoktur mantığı, her anlamda ülkeyi ve dünyayı içinden çıkılamaz bir sonuca doğru itmektedir. Zira işin içine maddi kaynaklar girdiği vakit, ahlaki temeller yok sayılmaktadır. Bunu faturasını da ağır bir şekilde vatandaş kimi zaman canıyla ödemektedir.