Eskiden tüplü televizyonlar vardı. Zaman zaman bozulur, ailecek tek tük kanalda gösterilen dizileri ya da filmleri izleyememenin üzüntüsünü yaşar, Babamıza bu televizyonu tamir ettir diye baskı yapard...
Eskiden tüplü televizyonlar vardı. Zaman zaman bozulur, ailecek tek tük kanalda gösterilen dizileri ya da filmleri izleyememenin üzüntüsünü yaşar, Babamıza bu televizyonu tamir ettir diye baskı yapardık…
Annem, Asya Dabakan, “Marianna’yı” izleyecek, biz ise babam Halil Dabakan izin verirse kardeşim Emine ile uygun gördüğü çizgi filmleri izlemek isterdik. Annemi, babamı bugün rahmetle anıyorum. Bugün ki parmak kalınlığında ki televizyonları görseydi acaba ne yapardı. Yaşadığımız sürece daha neler göreceğiz...
O dönemde cep telefonu yoktu. Sabit telefon da her yerde yoktu. Rahmetli babam gider televizyon tamircisini çağırırdı. Ağzından düşmeyen sigarası ve elinde kontrol kalemi olan tamirci evimize gelir, hızlıca televizyonun arka kapağını açtıktan sonra televizyonu kurcalamaya başlardı. Bir iki ayarını değiştirir, bir iki lambayı söküp takar, olmadı yumruğu ile televizyonun tepesine vurur, giden görüntü ile sesin yeniden gelmesi ve ameliyathane önünde hastasını bekleyen ev ahalisine iyi haberi için uğraşırdı…
Büktüğü vidalar, alüminyum kaplı tütün kağıdına sarıp yeniden yuvasına yerleştirdiği lambalar ve üstü ile yanlarına vurduğu darbelerle televizyon geçici olarak belki kendine gelirdi ama ev ahalisi o televizyonun her an yeniden bozulacağının bilinciyle dizi ve filmlerini, izlemek zorunda kalırdı…
Muhalefet partileri, Türkiye’deki yetkililerin ülkenin ayarları ile oynadığından yakınıyorlar ya hep. Seçimlerde yeni bir moda var. Partiler arasında ittifak oluşturması sonucu düşman görünenler bile birbirine destek oluyorlar. Diğerlerinin karşısında cephe oluştururlar ve demokrasinin doğal işleyişinin bozulması ise burada başlar. Muhalefet partisi ne yaptığının farkında değildir…
Bu gibi konuları yukarıda anlattığım olaya benzetirim hep.
Seçimleri bir yana bırakın artık kurultaylarla ilgili tercihler de gündemimize sıklıkla girmeye başladı ve partilerin de tamir amaçlı ayarlarıyla oynamak olağan hale gelmeye başladı…
Avrupa Birliği’nin 2004 yılı ve öncesindeki birkaç yıllık süreçte ayarlarımızla oynamasına izin verdiği dönemde daha da yoğun bir şekilde Türkiye’nin elinde kontrol kalemi, tüplü televizyonun arka kapağını açmış kurcalayan adam gibi siyasetin vidalarını bir çözüp bir sıkmasına da izin veriyor siyaset erbapları. Yeri geldiğinde de televizyonun tepesine vuruluyor ve görüntü ya da sesin yeniden gelmesi ümit ediliyor…
Kötü niyetli mi yapılıyor? İhtimal vermiyorum...
Aynen elinde kontrol kalemi ile tüplü televizyonu tamir etmeye çalışan adam gibi televizyonun tamiri için uğraşılıyor belki ama çok da aşina olduğu bir marka televizyon olmadığı için ise, her yumruk vurulup görüntünün gelmesi beklenirken, görüntü biraz daha kötüleşiyor ve ses de biraz daha cızırtılı gelmeye başlıyor. Pandemi sonrası ekonomide bir bozulma devam ediyor. Enflasyon yükseliyor. Döviz tavan yapıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi 10 ülkenin büyükelçileri, bağımsız hukuk devleti olan Türkiye’nin adalet sistemine karışmaya başlıyor. Tıpkı eski televizyonlar gibi bunların tepesine de yumruğu vurma zamanı gelip de geçmeye başladı. Bu olay karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, dik durunca, tepelerine yumruk yemiş televizyon gibi hemen çark ettiler…
Aslında her parçasını tanıdığımız, huyunu suyunu bildiğimiz ve elbirliği ile pekala tamir edebileceğimiz ya da yenileyebileceğimiz bir televizyon için uğraşırken, bunu fırsat bilenlerin, kontrol kalemini kapan geliyor, gelenlere de “eti senin, kemiği benim” diyerek televizyonumuzu teslim edemeyiz. Ayarları bozulanların tepesine inen yumruklarla herkesin hadi bildirilmelidir. Burası artık eski Türkiye olmadığını bilmelidirler...