“Akıllı kişi başkalarının deneyiminden istifade eden kişidir”
Son zamanlarda insanların ne kadar içe kapandığını düşünüyorum… İçe kapandılar ve kendi içlerindeki hapishanenin kölesi oldular… Kendiler...
“Akıllı kişi başkalarının deneyiminden istifade eden kişidir”
Son zamanlarda insanların ne kadar içe kapandığını düşünüyorum… İçe kapandılar ve kendi içlerindeki hapishanenin kölesi oldular… Kendilerine döndüler… Aynalarda sadece kendi yüzlerini görmeye başladılar… Diğerlerini unuttular… Bencilleştiler…
Sadece ben!
Benim acelem var… Benim önceliklerim… Benim hassasiyetlerim… Benim düşüncelerim…
Önemsemez olduk… Kendi yüzümüzün aksine bile yabancı olduk…
Hayatın koşulları mı yoksa bizim bu koşullardan ders almayışlarımız mı, bilinmez…
İyilikten ders alacağımıza kötülükten beslenir olduk…
Empatiyi unuttuk…
Biz bu dünyaya geldik ve sadece tek bir yaşam hakkımız var, değil mi?
Peki, ya ötekilerinin?
Oysa ne çok isterdim bencilliğin olmadığı bir dünya… İnsanların iki yüzlülüğü bilmediği; eşyalara değil, insanlığa körü körüne sahip çıktığı… İnsanların, insan olmayı unutmadığı bir dünya dilerdim…
Ve o zaman anlardı herkes karşısındakini…
Gerçek duygularını dışa vurmayı hatırlar, karşısındakinin penceresinden bakardı dünyayı…
Belki sen bugün başlarsın mesela…
Şimdi aç gözlerini… Öyle soluksuz değil ama rengarenk bak çevrene… Annenin bugün nasıl göründüğünü düşün… Ona bir bardak suyu uzattığında neden öyle dalıp gittiğini sor… Kardeşini ara mesela… De ki, ‘Ne zamandır direttiğin o fikir senin için neden bu kadar önemli?’
Eve geldiğinde eşin, kapat televizyonları zihninde… Seyredal bir süre… Düşün… O yaptığınız büyük kavgalara değer miydi? Direnmeyip pes etsen, kader yine size güler miydi?
Unutma… Bu hayat sadece senin gözlerinin görebildiğinden çok daha fazla… Bu hayatta öteki var… Bu hayatta diğerleri var… Bu hayatta senin yaşam çizginin kesiştiği nice yaşam çizgileri var…
Gör… Onların ne kadar farklı düşündüklerini… Aynı pencereden bakanların farklı manzaralara şahit olabileceğini anla…
Fark et… Belki benim 6’ım senin 9’un… Belki ben ne kadar kendimi geliştirsem de senin 9’unla başa çıkamıyorum…
Anla… Anla ki insanlığını kaybetme… İnsanlığın tek başına hiçbir şey olmadığını ve birlikten kuvvet doğacağını anla…
O zaman düzelecek her şey… İşte, o zaman tadına vara vara yaşayacağız bu dünyayı…
Dene… Korkma… Düşersen de elbet kalkarsın yerinden… Hem böylece toprağın kokusunu çekmiş olursun içine… Daha zinde uyanırsın o sabah… Farkına varırsın… Uyanırsın…
***
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı…
Size ne hatırlatıyor?
Kısaca ben kendi düşüncelerimi anlatayım… 23 Nisan denildiğinde benim karnımda çocukluğumdan kalma bir ağrı oluşuyor. Heyecan…
Haftalar öncesinde ezberlediğim şiirler… Öğretmenimin, ‘Kim müsamerelere katılmak ister?’ sorusu… Kırtasiyeden aldığım renkli kağıtlar ve bayraklar… Saatlerce uğraşılan kedi merdivenleri… Cuma günü son ders… Sınıfı süslemek… Tüm okulun bahçede toplandığı törenler… ‘Acaba annem yetişti mi?’ korkusu… Elime ilk kez aldığım mikrofon… Başta gür çıkan sesim ve sonrasında heyecandan cümleleri unutmam. ‘İşte bitti!’ diyerek aldığım o derin nefes… Annemle göz göze gelmem… Gururu ilk kez hissetmem…
Sonra yine bir telaş… Ananemin elimden tutuşu… Varyant’tan yürüye yürüye Cumhuriyet Meydanı’na inmem… Sokaklardaki insanlar, herkes cıvıl cıvıl… Ananemin ayağındaki takunyalarla elimden çekip koşuşu… Atları göreceğim diye ağlamam… Koşarken düşüşümüz… Bize gülen kırmızı etekli kız çocuğu… Atları görmem, askerleri görünce göğsümün kabarması… Bayrağı en yukarıda ben sallayacağım yarışı… Gurur… Çokça gurur…
Törenlerin bitmesi… Ve ananemin elinden tutup topallaya topallaya yine Varyant’tan çıkıp eve dönmem… Yorgun ama çok mutlu bir uyku…
Benim 23 Nisanım bu… Peki ya seninki?