Bulunduğum durumdan ve yerden şikayetçi olduğum an hemen yeni bir dünyaya yelken açmak üzere hazırlıklarıma başlarım... Bazen kanepede, bazen otobüste... Ne zaman, nerede istersem aslında. Elime bir k...
Bulunduğum durumdan ve yerden şikayetçi olduğum an hemen yeni bir dünyaya yelken açmak üzere hazırlıklarıma başlarım... Bazen kanepede, bazen otobüste... Ne zaman, nerede istersem aslında. Elime bir kitap alırım ve başka başka diyarlara çıkarım. Kitap okumak benim için bazen kaçış, bazen ise en iyi stres atma yöntemidir. Sonuçta, seçiş hürriyetimizin sınırsız olduğu tek dünya kitaplar dünyası... Lakin, pek çoğumuz bu güzel alışkanlığın kıymetini bilemiyor...
OECD’nin bir araştırmasına göre Türkiye'de okuduğunu anlama yeteneğine sahip olmayanların nüfus içindeki oranı yaklaşık yüzde 39.
Gerçekten korkunç bir veri... Ülkemizde sosyolojik anlamda elbette pek çok sıkıntılı durum var ancak toplumsal olarak belki de en büyük sorunumuz okuduğumuzu anlayamamak...
Yakın çevremde de maalesef bu üzücü duruma sıklıkla rastlıyorum. İnanır mısınız, ‘Ben kitap okurken sıkılıyorum’ diyen arkadaşlarım var. Ancak en sık rastladığım bahaneler ise, ‘Zaten bütün gün bilgisayar başındayım’, ‘Kitap okumak başımı ağrıtıyor’ oluyor. Çok ama çok acı...
Aslında bu büyülü dünyanın keyfine bir kez kapılsalar, bir daha vazgeçemeyecekler...
Kitap okumayan arkadaşlarıma baktığımda bir diğer izlenimim ise ne okuyacaklarını bilmemek... Oysa, ben elimde okuyacak kitap kalmadığında şampuan şişelerinin bile arkasını okuyacak kadar okuma bağımlısıyım. Bugüne kadar hayatında kitap okuma alışkanlığı olmayan biri eline ilk olarak Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını alırsa, tabii ki de bir anda bağlanamaz o kafaya... Ağırdır dili, özveri ve dikkat gerektirir. Kitap okumak da bir beceridir aslında...
Ben mesela... O kadar kitap okurum ama psikoloji konulu kitaplar elimde büyür, büyür... Ağır gelir bana, toparlayamam kafamı... Ama bir klasik olsun ya da bir fantastik... Bilemedin gerilim ya da biyografi... Hayattan bağımı anında kopartırım. Gençliğimde sabaha kadar kitap okuduğum zamanları hatırlarım... Annem ‘Yeter artık, uyu’ diye bağır, battaniyenin altına girer küçük bir ışıkla gizli gizli okuma yapardım. Çok bağlandığım bir kitapsa, derslerde bile öğretmeni dinlemeyip okuduğum olmuştu. Öğretmenlerim de beni bilir, hatta bu sevdamı desteklerdi. Çoğu hocamın sıramın altına kitap bıraktığını hatırlarım... Tutkum o zamanlardan bu zamana çığ gibi büyüdü...
Şimdi soruyorum sana: En son ne zaman kitap okudun?
Ne zaman dalıp gittin o büyülü dünyalara?
Bazen başroldeki kadın karakter olup salına salına yürüdün mü daha önce adını bile bilmediğin o sokakta? Ya da acısıyla acı çekip, mutluluğuyla kahkalar attın mı?
Ben çok yaptım...
Emin ol ki okuma alışkanlığımın ekmeğini hep yedim. Kendimi geliştirdim, başardım...
Okuyun, okutun...
Ve şunu asla unutmayın:
Gençlerini kitapla beslemeyen milletlerin sonu acıdır...
Kendini kitapla beslemeyen bir hayatın sonu ise acıdan da belalıdır.
Okumakla geçen bir ömür dilerim...