Türkiye’de gündem çok hızlı gelişiyor. Biz yazarlar gündemi takip etmek zorunda kalıyoruz. Yazmak istediğimiz bazen yazamıyor bazen de gecikmeli olarak yazıyoruz…
Geçtiğimiz günlerde Türk halk şairi...
Türkiye’de gündem çok hızlı gelişiyor. Biz yazarlar gündemi takip etmek zorunda kalıyoruz. Yazmak istediğimiz bazen yazamıyor bazen de gecikmeli olarak yazıyoruz…
Geçtiğimiz günlerde Türk halk şairi ve mutasavvıf Yunus Emre, ölümünün 700’üncü; İzmir’in Menemen ilçesinde doğan, şair, gazeteci, yazar ve eleştirmen Attila İlhan ise ölümünün 16’ncı yılında saygıyla anıldılar. Bıraktıkları kültürel miras çok büyük. Rahmetle anıyorum…
“Ben yürürem yane yane / Aşk boyadı beni kane / Ne akılem, ne divane / Gel gör beni aşk neyledi” ilahisini hemen hepimiz biliriz… Ama çoğu kişi bu ilahinin Yunus Emre’ye ait olduğunun farkında değil, anonim sanırlar…
Henüz yabancı dillerin etkisinde kalmamış saf ve güzel Türkçemizle insanı, sevgiyi, hoşgörüyü ve barışı anlatımlarının merkezine koyarak nice şiir üretmiş olan Yunus Emre’nin günümüze dek ulaşamamış yığınla dizesi de var… Onları da bulup gün ışığına çıkarma uğraşları sürmektedir… Yunus’un Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde büyüklü küçüklü Türk Beyliklerinin kurulmaya başladığı 13’üncü yüzyıl ortalarından 14’üncü yüzyılın ilk çeyreğine kadar Orta Anadolu havzasında yaşadığı bilinir… Yunus Emre, doğduğu yurtla öylesine özdeşleşmiştir ki, Anadolu’nun çeşitli yöresinde onun mezarına rastlanır…
Onun hayatı, Türk Edebiyatı içindeki yeri, Türk yazı dilinin gelişimine katkısı, etik ve tasavvuf düşünce alanına koyduğu muhteşem katkısı nice araştırmanın ve kitabın konusu olmuş, ünü dünyaya da yayılmıştır…
15 Haziran 1925'te İzmir Menemen'de doğan 10 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu 80 yaşında yaşama veda eden Attila İlhan da tıpkı Yunus Emre gibi yaşadığı döneme etkin düşünceleriyle damgasını vurmuş Türk dehasıdır…
Her dizesi olduğu gibi, düşüncelerini yansıtan her sözü de kaybolmadan yaşadığı çağın kaydedici belleğine geçti. İlhan, “aydın, vatan ve millet” kavramlarını bir söyleşisinde şöyle harmanlar: “Yeni bir aydın türümüz geliyor ve bu aydınların hareket noktası Mustafa Kemal Paşa’nın hareket noktasıdır: Vatan... Önce düşünülmesi lâzım gelen, senin kavminin yaşamakta olduğu vatandır... Bu vatanı elinde tutman lâzım… Çünkü sen burada yaşıyorsun, ceddin burada yaşamış, ölülerin orada yatıyor. 7 asırdır idare edilen Türk devletçiliği köklüdür…”
Attila İlhan’ın, içinde bulunduğu çağı ve Batı medeniyetini anlatım tarzı da oldukça ilginç. Şöyle: “Batı medeniyeti ki keşiflerde başladı, II. Cihan Harbi’ne kadar dünyaya hâkimdi, yavaş yavaş bu hâkimiyetini kaybediyor. O hâkimiyeti, o medeniyet öncülüğünü de Doğu’dan almıştı zaten... Çünkü daha evvel ondan şanlı şöhretli, güçlü ve zengin olan Doğu’ydu. Batı'yı etkilediler onlar… Sonra Batılılar özellikle Uzakdoğu gemiciliğini ustaca başardıkları ve ateşli silâhları geliştirdikleri için yeryüzüne hâkim olma yoluna gittiler ve ramak kaldı, az daha oluyorlardı da… Ama Sovyetler İhtilali ve Türkiye İhtilali oldu ve bu iki gelişme onları karmakarışık yaptı. Arkadan Hitler çıktı ve Cihan Harbi’ne girmek zorunda kaldılar...
Şimdi bu, Batı medeniyetinin gerisindeki liberalleri korkuya düşürdü. Bunu hissediyorlar. Çünkü son 50 senedir Batı’da ortaya çıkmış dünya tarafından benimsenecek ne bir şair var, ne bir romancı var, ne bir müzisyen var, ne bir mucit var. Sadece bilgisayar üzerinde oyunlar oynuyorlar ve bunları dünyaya yutturmaya çalışıyorlar…
Attila İlhan, kendisi gibi efsaneleşen Çolpan İlhan’ın ağabeyi, Sadri Alışık’ın kayın biraderi, Kerem Alışık’ın da dayısıdır…