Son günlerde bayramlar, yaz, dolar kuru derken bir yanda gözümüzün önünde kesilen ormanlar, imara açılan sahillerimiz ve şu hani yatlara katlara doymayanlar var... Bugün biraz ademoğlunun açlığını, el...
Son günlerde bayramlar, yaz, dolar kuru derken bir yanda gözümüzün önünde kesilen ormanlar, imara açılan sahillerimiz ve şu hani yatlara katlara doymayanlar var... Bugün biraz ademoğlunun açlığını, elde etme ve sahip olma arzusunu dile getirmek istiyorum. Yıldızların bile satılık olduğuna inananların, gerçekten yıldızları satabilecek insanlar bulması saçmalığını ele almak istiyorum. Bilmiyorum, sizlerde benim kadar kızgın mısınız? Geldiğimiz bu dönemi Jean Baudrillard ‘Tüketim Toplumu’ kitabında çok güzel ele almıştı. Simülasyonların, ambalajların dünyasındayız diyordu. Her şey paketi güzelse satılır, içinin önemi kalmadı derken haklıydı...
FETHEDİYORDU İNSAN
Ben ise saygılar Baudrillard derken, üzgünüm sanırım o devri kapattık demek zorundayım. Şimdi her şeyin yeniden inşası ve iknası dönemindeyiz. Biliyorsunuz avcı insan için eskiden en önemlisi yemdi. Yemlemek çok önemli. Verdikçe, karşılığında karşısındakinden alır, karşısındakini alır, karşısındaki onun olunca, onu fethetmiş olur sanıyordu insan. Oysa fethetmek sadece sahip olmak demek değil; sahip olduğunu ele geçirmek, işgal etmek, onu yerle bir etmek, tüm mabetlerini talan etmek de demek… 'Alacağına' sahip olmak için ona bir şeyler sunmak, satın almak gerekiyor onlara göre. Sahip olmak için çok şey verildiğini duydum, gördüm, şahit oldum ama bir insanın gözünü boyamak için ona gökyüzünden bir yıldız satın alındığını duyunca şaşırdım, üzüldüm ve kırıldım.
ALGI DESENİ VAR
Bir yıldızı size satın alabilen birinin, herhangi bir değer yargısı üretebileceğine inanıyor musunuz? Oysa güdülerimiz bize avlanılan ve fethedilen yerin tüketilmesi gerektiğini söylüyor. Tüketmeli çünkü yaşamalı insan, tabi o dönemler bu tüketim gıda idi, su idi, toprak idi... Şimdi ise yıldız satın alarak tüketiyoruz. Arada kocaman bir algı deseni var sanki. O nedenle bazen çok sevdiğim bir kitabı, doymayanlara sunmak istiyorum.
‘TÜM YILDIZLAR SENİN OLACAK’
Küçük Prens’te şöyle bir kısım var: “Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak. Ve üzüntün geçtiğinde – çünkü zaman bütün acıları iyileştirir – beni tanıdığına memnun olacaksın.” Düşünsenize tüm yıldızlar her birimizinken şimdi bazı yıldızlar birilerinin. Hayır, bunu kabul etmiyorum. Gökyüzü herkesin. Şimdi değilse de biliyorum ki gelecekte pek çoğumuz kabul etmeyecek. Bu çılgınlığa ancak ‘Antoine de Saint-Exupéry keşke sende burada olsayın’ diyebiliyorum...