Avrupa Birliği enerji bağımlılığını yüzde 40’tan yüzde 7,5 oranına düşürdüğünü açıkladı. Vatandaşın battaniyelerle mi ısınacağız sorgusu ne kötüdür ki...
Avrupa Birliği enerji bağımlılığını yüzde 40’tan yüzde 7,5 oranına düşürdüğünü açıkladı. Vatandaşın battaniyelerle mi ısınacağız sorgusu ne kötüdür ki Avrupa'da da yaşanıyor. Günümüzde ülkeler en çok münakaşayı enerji nedeniyle yaşayacak. Nüfusu artan, ömrü uzadıkça uzamış insan yaşamı; teknoloji ve enerji ile birlikte yaşanacak sorunlar önümüzde... En kötüsü ise kaynakların şimdiden azalıyor olması. Su kaynaklarının tüm dünyada azaldığını görebiliyoruz. Kıtlık ve gıda problemleri artmaya devam ediyor. Bunun nedeni kaynak kullanımıyla ilgili. Suları yer altından çekmeye devam ettiğimiz ve korumak için çaba sarf etmedğimiz süre boyunca dengenin kaybolacağını görüyoruz. Bu dengenin kaybolması bizleri olumsuz etkileyecek, saymakla bitmiyor. Tükenen tüm canlı türleri bizlerin ve dünyanın ömrünü tüketiyor. Derken karşımıza savaş senaryosu çıkıyor. Rusya- Ukrayna savaşı bitti, sakinleşti derken Rusya’nın yeniden bombardımanı üzerine (ki bu yeryüzünde artık yaşamayacağımıza nerdeyse emin olduğumu bir konuydu, üzüntüsünü artık anlatacak kelime bulamıyoruz) petrol fiyatlarının yükseldiğini görebiliyoruz. JAPON KİRAZ ÇİÇEĞİ...Peki şimdi kendimize soracağız? Bu kısıtlı kaynakların biteceğini bilmiyor muydu bu ülkeler? Elbette biliyordu. Belli başlı alt yapılar kuruldu, düzenlendi, oluşturuldu. Elektrikli ve hidrojenli araçlar, bazı ısınma yöntemleri, üretim biçimleri, hatta kamyonlar dolusu bir ısıtma sevkiyatı... Lakin ne denli bir enerji savaşı gerçekleşecek bilmiyoruz. Gaz stokları bitene kadar nasıl çözümler bulacaklar, merakla bekliyoruz. Bana sorarsanız kaynakların bir merkezden başka bir merkeze taşınması ya da reddi çok zor. Kesin çözümler ancak kesin dönüşümlerle mümkün olabilir. Yani ne demek istiyorum: Koskocaman bir dünyanın milletler ve sınırlar algısından ziyade sayısız zenginliği adil bir biçimde değerlendirebileceğini biliyoruz. İstenirse Japon kiraz çiçeği, birçok ülkede var olabilir. Zenginlikleri korumak bir millete ait değil, biz dünyalılara ait.
Z KUŞAĞI: DUR Distopya dizilerinin popülerliğini sorguladığımız dönemlerde, Elias Canetti’ye bakarım hemen bu tarz düşünceler beynimi sarınca. Kendisi şöyle diyor bizlere: İnsan yaşamı ölçüt olmaktan çıktığından bu yana, artık hiçbir şeyin ölçütü kalmadı.Böylelikle öldürmek ya da yaşamasına izin vermek, egemenliğin sınırlarını ve temel niteliklerini oluşturur. Egemenlik uygulaması, ölümlülük üzerindeki bir denetim uygulaması ve hayatın da iktidarın yayılım alanı ve dışlaşması olarak tanımlanmasıdır. Sizce ne demek istedi bu satırlarda? Bana kalırsa televizyonda izlediklerimizden çok daha büyük bir perde arkası olduğunu, hatta bu arka odadan bambaşka bir bahçeye açılan bir kapı olduğunu belirtmiş. Bu yüzden sadece gördüklerimize aldanmadan, her bir canlının yaşam hakkını sırtımızda taşıyarak, gerekse ülkelere ‘Yapmayın’, hatta ‘Dur’ demek durumunda kalacağız. Elbette o çok beğenilmeyen ve eleştirilerin odağında duran Z kuşağı yapacak bunu. Bu nedenle bahsettiğimiz enerji savaşları, gelecekte bu kuşağı bir seçime zorlayacak. Ve inanıyorum, bunca yıldır böylesine ilkel yönetim biçimlerinin bir noktada sonu gelecek...