2023’e sayılı günler kalmışken 2022 yılının uluslararası ilişkiler açısından genel bir değerlendirmesini ya...
2023’e sayılı günler kalmışken 2022 yılının uluslararası ilişkiler açısından genel bir değerlendirmesini yaparsak gündemdeki en önemli konu kuşkusuz Rusya-Ukrayna savaşı özelinde devam eden Rusya ile Kolektif Batı’nın çatışmasıdır. Aslında genele baktığımızda sadece Rusya ile Batı değil, Doğu-Batı çatışması olarak da nitelendirilebilecek bir süreçten geçmekteyiz. Uluslararası ilişkiler çok kutupluluğa doğru hızla evrilirken, Avrasyacılık, Batı neoliberalizmi ve küresel hegemonyasının karşısında önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmakta.
Bu yazıyı kaleme alırken sadece uluslararası ilişkiler uzmanı olarak değil, aynı zamanda iktisat lisansım nedeniyle sürece biraz politik-ekonomi ekseninden bakmak istiyorum. Devletlerarasındaki rekabetin temel nesnesinin ekonomi olduğunu dikkate alırsak, bu rekabeti açıklamak için iktisat biliminden de faydalanmak gerektiğini düşünüyorum.
Bugün Anglo-Sakson dünyasının teşvik ettiği idealist neo-klasik ekonomi teorisi ve neolibe-ralizmdir; ancak tüm devletler için uygun olan bir ekonomik teori yoktur. Dolayısıyla Anglo-Sakson hegemonyası dayattığı neoliberal politikalarıyla aslında tam da bu noktayı göz ardı etmememize neden olmakta. Doğu ve Batı kültürlerinde yetişen insanların davranışlarındaki farklılıkları anlıyoruz ancak Doğu ve Batı devletlerinin eylemlerindeki daha büyük kültürel farklılıkları neden hafife alıyoruz?
Kaynak zengini gelişmekte olan ülkeler, Batı tarafından dayatılan neoliberalizm gibi idealist bir yönün siyasi ve ekonomik fikirlerini benimsediklerinde hepsinin "orta gelir tuzağına" düştüğünü görmekteyiz.
Amerika'nın Avrasya jeostratejisi, küresel üstünlüğünü korumak, mevcut jeopolitik güç dengesini korumak ve uluslararası sahnede baskın ve rekabet gücü yüksek bir Avrasya gücünün ortaya çıkmasını önlemektir. Doğu’nun önemli aktörleri olan Çin, Rusya, İran bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu nedenle Avrasya, “dünya egemenliği uğruna mücadelenin devam ettiği ‘satranç tahtası’dır.”
Uluslararası ilişkilerin yön değiştirdiği bugünlerde önemli bir soru ortaya çıkmakta; ABD, Avrasya kıtasında iki devlet birliğinin (Avrupa Birliği ve Avrasya Birliği) varlığına dayanabilir mi? Rusya Federasyonu ile Avrupa Birliği arasında ilişkilerin çıkmaza girmesinin yanı sıra Avrupa Birliği ile ABD arasındaki ilişkiler de dikkate alındığında, nesnel olarak konuşursak, Rusya’nın gücünün restorasyonu, rollerin bölgesel ve hatta belki de küresel olarak yeniden dağıtılmasına yol açacak ve Avrasya ile ilgili olarak Amerikan jeopolitiğini etkileyecektir.
Bu bağlamda Rusya Devlet Başkanı V.V. Putin, neo-muhafazakarlığıyla, küresel yönetişime odaklanarak Amerikan neoliberalizmine açıkça karşı çıktı, bu nedenle ABD’nin Rusya’ya karşı çevreleme politikası, her zaman denizaşırı ülkelerde var olan kendi devletinin çıkarlarına öncelik verme kavramının mantıklı bir devamıdır ve ABD’nin Avrasya jeopolitiğini nasıl inşa ettiğini açıkça göstermektedir.
Bugün Rusya-Ukrayna arasındaki sorun aslında 2014'te Ukrayna krizinin başlamasıyla birlikte, ABD’nin gerçek hedefleriyle paralel gelişim göstermiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin en büyük ülkeleri ile oynanan bir oyunda, Putin’in yeni muhafazakarlığının ekonomi politikası, SSCB’nin çöküşünden sonra Yeltsin döneminde gelişen durumun kritik gelişim seyrini tersine çevirerek, ülkenin iflasın eşiğinde olduğu, ulusal kaynakların oligarkların ve yabancı kapitalistlerin eline geçtiği dönemi tümüyle tersine çevirdi diyebiliriz.
Bu çerçevede Rusya-Ukrayna savaşının henüz sonuna yaklaşmadığımızı söylemek mümkün; ancak çok kutuplu uluslararası sistemin kendi dengelerini kurmasıyla bağlantılı olarak gelişme göstereceği açıktır. 2023 yılında uluslararası ilişkilerde yeni dengelerin kurulması tam olarak sağlanamasa bile en azından politik-ekonomi bağlamındaki gelişmeler, önemli ipuçları verecektir.