Donald Trump ve Kamala Harris’i karşılaştırdığımızda New York’lu eski iş adamının karşısında Hint-Afrikalı savcı bir kadın figürünün toplumun geneli tarafından sempatiyle karşılanması ve kolay kabul edilebilirliği düşünülerek güçlü bir rakip olarak görülmüştü; ancak bu seçim sürecindeki bir diğer önemli dönemeç, Trump’a yapılan suikast girişimiydi ve oyların Cumhuriyetçilere dönmesinde çok etkili olduğunu düşünüyorum

5 Kasım 2024 Salı günü gerçekleşen 47. Dönem Amerikan başkanlık seçimini Donald Trump’ın kazanmasını büyük bir sürpriz olarak değerlendiremeyiz, çünkü başından bu yana Joseph Biden’ın adaylıktan çekilmemekteki ısrarından tutun da Trump’a yapılan suikast girişimine kadar çok spesifik bir seçim sürecine şahit olduk. Nihayetinde Joseph Biden’ın türlü baskılar karşısında adaylıktan çekilmesi ve Demokratların Donald Trump’ın karşısında güçlü bir rakip olarak düşündükleri Kamala Harris’i çıkarmaları da bu süreçteki önemli dönemeçlerden biriydi.

HİNT-AFRİKALI

Trump ve Harris’i karşılaştırdığımızda New York’lu eski iş adamının karşısında Hint-Afrikalı savcı bir kadın figürünün toplumun geneli tarafından sempatiyle karşılanması ve kolay kabul edilebilirliği düşünülerek güçlü bir rakip olarak görülmüştü; ancak bu seçim sürecindeki bir diğer önemli dönemeç, Trump’a yapılan suikast girişimiydi ve oyların Trump’a dönmesinde çok etkili olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan Demokratlar’ın takıntılı neoliberal politikalarının yanı sıra toplumsal yapıdaki sorunlar karşısında Amerikalı seçmenler için Cumhuriyetçiler’in alternatif yaklaşımları daha umut verici olarak algılanmakta. Özellikle de LGBT konusunda Donald Trump’ın muhafazakâr yaklaşımı, Hıristiyan siyonistlerinin desteğini almasını sağladı. Amerikan siyonistlerinin nüfusun yaklaşık dörtte birini oluşturduklarını dikkate alırsak bu küçümsenecek bir destek değildir. Demokratların Trump’ı karalama kampanyaları, hapis cezası söylemleri ve karşısına güçlü bir alternatif rakip çıkarmak gibi yoğun çabalarına rağmen eski başkanın bu seçim sürecinde özellikle suikast sonrası avantajlı olduğunu ve seçimden başarıyla çıkmasını çok sürpriz olarak değerlendirmiyorum.

Abdsecimleri

NEOLİBERAL GÜNDEM

Bununla birlikte seçim sonuçları bize Barack Obama ve Bill Clinton dönemlerindeki neoliberal gündemi yeniden canlandırmaya çalışan Demokratların kaybetmesi neoliberal dönemin yeni merkantilist döneme dönüşümünü göstermiştir. Daha ulusalcı bir söylemle Trump’ın kazanması, etnik azınlıklardan yetenekli ve başarılı bir kadın adayın güçlü bir finansal destekle rakip aday olarak başarısızlığı, neoliberallerin pazarlama stratejilerini boşa çıkardı.

Trump’ın 2. Başkanlık dönemi dünya siyasetini nasıl etkiler konusuna gelirsek, uluslararası gündemin iki güncel başlığı İsrail-Filistin ve Rusya-Ukrayna çatışmalarında birbirinden bağımsız iki yaklaşımı öngörebiliriz. Trump’a bu süreçte destek veren Amerikan Siyonistleri İsrail – Filistin konusunda Amerikan desteğinin arttırılması konusunda baskıcı olabilirler. Amerikan Siyonistlerinin İsrail’e açık desteği, Orta Doğu’da bizi daha sıcak günlerin beklediğinin habercisi olabilir. Rusya-Ukrayna konusunda ise bunun aksini söyleyebiliriz. Trump’ın başkanlığı Rusya için avantaj yaratacaktır. Trump, NATO’nun kaynaklarının Ukrayna için artık kullanılmayacağını açıkça belirtmişti. Bu doğrultuda Zelenski’nin güvendiği Batı kaynaklarının kesilmesi, Rusya’yı rahatlatacaktır. Soçi’de 04-07 Kasım 2024 tarihlerinde Valdai Uluslararası Tartışma Klübü’nün yıllık toplantısında Amerikan seçim sonuçlarına değinen Putin, Trump’ı “Başkan seçilmesinden dolayı kendisini tebrik ediyorum” ifadesiyle kutladı. Putin aynı zamanda Trump’ın seçim kampanyası sürecinde Ukrayna krizinin çözümüne yönelik söylemlerine dikkat çekerek, görüşmeye hazır olduklarını belirtti. Ukrayna başkanı Zelenskiy ise Budapeşte’de gerçekleştirilen Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’ndeki konuşmasında görüşme değil, silah istediklerini yineleyerek “Trump’ın Ukrayna meselesinde atacağı net adımların ne olacağını henüz bilemeyiz” vurgusu yapmıştır. Bu bağlamda Zelenski’ye kısmen katıldığımı belirtmek zorundayım.

ÇOK KUTUPLU

Nihayetinde çok kutuplu dünya düzenine geçiş yapılan bugünlerde Kollektif Batı hegemonyanın devamlılığı için çaba harcayacaktır. Rusya’nın “yeni uluslararası düzende hegemonya söz konusu değil” söylemleri karşısında Trump’ın Rusya-Ukrayna çatışmasına yaklaşımının Biden’dan farklı olacağını açıkça ifade edebiliriz; ancak Trump’ın yeni dönem başkanlığındaki olası riskleri de göz ardı etmemek gerekir. Trump’ın Ukrayna konusunda “savaşın dondurulması” gibi bir çözüm önerisi olduğu Wall Street Journal kaynaklarında yer almakta. Ukrayna’nın NATO üyeliğinin reddi ve bu şekilde tarafsız kalması koşuluyla savaşın mevcut koşullarda dondurulması önerisini ise Zelenski, radikal ve kabul edilemez olarak yorumladığını yine aynı kaynaklardan edinmek mümkün. Bana kalırsa Rusya-Ukrayna çatışmasında Türkiye’nin arabuluculuğu yakın gelecekte yeniden gündeme gelebilir ve tarafların müzakere masasına oturmalarında Türkiye’nin rolü belirleyici olacaktır.

DAHA ILIMLI

Söz Türkiye’den açılmışken, bu seçim sonucu Türkiye-Amerika ilişkilerine nasıl yansır, sorusunu ele alabiliriz. Biden’a göre Trump Türkiye için daha ılımlı ve öngörülebilir bir isimdir. Amerika’yla olan görece uzaklaşmamıza rağmen Trump’ın başkanlık süreci, Sayın Erdoğan’la olan ikili diplomasisi düşünüldüğünde daha stratejik çıkarların öncelendiği, kazan-kazan yaklaşımında olacağı düşüncesindeyim.

Trump’ın yeni başkanlık döneminde olası risklere de dikkat çekmek yerinde olacaktır. Ekonomik alanda plan dışı fevri hareketler Amerikan borsası için aşağı doğru hızlı inişi tetikleyebilir bu da enflasyon ve konjonktürel durgunluk yaratabilir. Aynı şekilde dış politikada da plansız aceleci kararlar, Amerikan müttefikleri arasında anlaşmazlıklara neden olabilir. Şurası açık ki Trump, ticaret savaşlarını seviyor ve sıfır toplamlı dış politikadan yana. Bu nedenle Hint-Pasifik stratejisinin sürdüreceği beklentisi ayrıca Hindistan ve İran politikalarını da öne çıkarmaktadır. Diğer yandan Moskova’ya vereceği destek Hindistan için baskı oluşturabilir. Hatırlarsak seçim kampanyasında Trump, Çin’den ithal edilen ürünlere yüzde 60 üzerinde gümrük vergisi uygulanmasını önermişti. Böyle bir olasılığı değerlendirecek olan Amerikan yatırımcılarının, jeopolitik gerilimlerin de etkisiyle Çin’den geri çekilmesi olası. Wall Street Yatırım Bankaları ve Amerikan finans yatırımcıları için önemli bir Pazar payına sahip olan Çin’in Amerika ile arasındaki artan ticari riskler ve gerilimler neticesinde Trump’ın Çin’e karşı daha sert bir tutum sergilemesi yüksek ihtimal.