İyi haftalar sevgili okuyucular, gelin bu hafta da terapilerimizin içine sızmaya devam edelim…
Bu hafta özellikle ön plana çıkan ve kendini tekrarlayan bir durum olmadı. Bazen farklı kişilerin haya...
İyi haftalar sevgili okuyucular, gelin bu hafta da terapilerimizin içine sızmaya devam edelim…
Bu hafta özellikle ön plana çıkan ve kendini tekrarlayan bir durum olmadı. Bazen farklı kişilerin hayatlarında aynı izlere denk geldiğim ve tesadüfmüş gibi görünen çok noktalar oluyor, sizlerle de paylaşıyorum hatta onları. Bugün apayrı görünen izleri görelim birlikte.
***
Bazen çok düzenli ve titiz yapılarla karşılaşıyoruz seanslarda. Düzenli olmak tabii ki de güzel bir durum. Ancak hayatınızın her alanında, her daim düzene ihtiyaç duyuyorsanız ve kaos size içinden çıkılamayacak kadar sıkıntı veriyorsa bu bir sinyal olabilir. Evrenin düzenini bir kaostan aldığını ve bizlerin de bu düzensizlik içinde kendimize ait düzenler kurmaya çalıştığımızı düşünürsek yaratmaya çalıştığımız yapılar çok sallantılı durabilir.
Pencereden dışarıya bakın. Havaya, ağaçlara, binalara, martılara, yürüyen insanlara ve daha sayamadığım bir sürü şeye... Sizce her şey belirli bir düzende ilerliyormuş gibi görünüyor mu? Bazen aradığınız o rahatlık düzensizliğin içinde, kaosun tam ortasında olabilir. Bakmadan göremeyebilirsiniz..
***
Direnç konusu günden güne beni şaşırtmaya devam ediyor. Düşünsenize, öyle bir şey yaşıyorsunuz ki, ve bunu öyle güzel anlamlandırıyorsunuz ki, kendinize söylediğiniz her şeye inanır hale geliyorsunuz. Başarısızsınız. Yetersizsiniz. Kötüsünüz. Bunu aşamazsınız. Çaresizsiniz.
En çok da insanın kendi kendine söylediği yalanlar acıtmıyor mu?
Peki ya bunu bir yalan olarak görmezseniz ve bunlara inanırsanız?
Çok da şaşırmamışsınızdır diye düşünüyorum. Çünkü bugün çoğu insan kendilerine söylediği ve inandığı mükemmel kelimeleriyle hayatlarını geçiriyor. Direnmeye devam..
***
Kendimize söylediğimiz yalanların da ötesinde, fiziksel olarak her şeyi yutmayan harika bir mekanizmamız var. Ona değinmeden geçmeyelim. Alice Miller’ın ‘Beden Asla Yalan Söylemez’ isimli kitabı gibi bir cümle lazım şimdi buraya. Bizler zaman zaman bazı konularda duygularımızı içimize doğru bastırsak bile bedenimizin bunları kabul etmediğini ve sinyallerle boğuştuğunu görüyoruz. Yani terapilerde çok sık karşılaşıyoruz.
Örneğin çok üzgünsünüz, acı çekiyorsunuz. Ama gurur bu değil mi, acınızı göstermemeniz gerekiyor. Üzüntüyü yaşamaya izniniz yok. Merak etmeyin, akciğerleriniz sizin adınıza bunu yapabilir. Gerek bir nefes tıkanmasıyla, gerek üzerime bir ağırlık çöktü hissiyle bunu size anlatmaya çalışacaktır.
Ya da çok kaygılı ve endişeli hissediyorsunuzdur. Olur ya bazen, tam olarak ne için stres yaşadığınızı anlayamayabilirsiniz. İşte! Mideniz sizin için orada duruyordur!
Gerekli kasılmaları ve bulanmaları gerçekleştirerek tam olarak neye tepki vermeniz gerektiğini anlatabilir. Tabii, dinleyebilirsek..
***
Bu haftalık terapilerle sızmalar burada kalsın. Diğer hafta, başka konularda görüşmek üzere!