Medyalar, magazin dergileri, diziler, filmler, markaların reklamlarında boy gösteren modeller…
İnsanlara neyin çekici geldiği ve ‘güzel’ olarak algılandığı seneler içinde çok değişim gösteriyor. Bir...
Medyalar, magazin dergileri, diziler, filmler, markaların reklamlarında boy gösteren modeller…
İnsanlara neyin çekici geldiği ve ‘güzel’ olarak algılandığı seneler içinde çok değişim gösteriyor. Bir zamanlar yay gibi incecik kaşlar güzel kaş algımıza girerken günümüzde kalın ve doğal kaşlar için aynı şeyleri söylüyoruz. Benzer şekilde kilo algımız da balıketli ve dolgun olmanın güzel sayıldığı yıllardan bu yana değişim göstermiş durumda, artık kadınlar zayıflığın ve kilo vermenin peşinde.
Güzellik algısı genel olarak maruz kaldığımız, sürekli gördüğümüz ve duyduğumuz standartlara bağlı. Büyüme sürecinde farkında olmadan gerçekleşen öğrenmeler de bunların bir parçası. Örneğin çocukken kilosu olan insanlar hakkında yapılan olumsuz yorumları bir şekilde duyduysanız büyüdüğünüzde de olumsuz düşüncelere sahip olma olasılığınız çok fazla. Ancak bugün yazının konusu bu algıların nasıl değiştiği ve daha nereye gidebileceğiyle ilgili değil. Konumuz insanların var olduğunu sandığı bu kilo probleminin ve yapılan diyetlerin sürekli tekrarlanması ve sonuç vermemesi üzerine.
Önce duygularımız
Kilo vermek istiyoruz çünkü sağlıklı bir vücudumuz olsun istiyoruz. Dergilerde, televizyonlar ve telefonlarda gördüğümüz ve idealize edilmiş bütün vücutlar da bu şekilde. Diyet yapmaya ve spora başlamaya karar veriyoruz. O kadar zorluyoruz ki kendimizi, evet kilo verebiliyoruz! Sağlıklı beslenmeyi de hayat amacımız haline getirdik, süper! Sonra yavaşlıyoruz biraz, tekrardan kilo aldığımızı fark edemiyoruz, bu nasıl iş şimdi! Neden dengede kalamıyor bu kilo meselesi?
Fiziksel olarak açlık hissetmenin yanı sıra çok önemli bir yapıyı göz ardı ediyor olabiliriz. Buna duygusal açlık diyoruz. Bir yemeği ya da atıştırmalığı yemeden önce bunu gerçekten çok aç olduğumuz için mi yoksa duygularımızı doyurmak için mi yediğimizi bilmiyoruz. Ailelerin yemek yedirmek için ödül ve ceza sistemini kullandığı çocuklarda fiziksel açlık ve duygusal açlık genelde iç içe geçmiş durumda oluyor. Kişi yemek yedikçe iyi hissediyor çünkü geçmişten kalan ödül mekanizması beyinde arka planda durmadan işliyor!
Kıtlık psikolojisi
Mutlaka duymuşsunuzdur, diyet yapmaya çalıştım ama kilo aldım sözünü… Daha az besin ve daha çok kalori yakımı kilo kaybettirir evet, ancak işin psikolojik boyutu tam olarak böyle olmayabilir. Vücudunuzun da bir psikolojisi olduğunu söylersem ne düşünürsünüz?
Kilo vermeye çalışırken aslında vücudumuza ona bir daha yemek verilmeyeceğine ve kıtlıkta kalabileceğine dair bir sinyal yolluyoruz, vücut da bu durumda daha fazla yağ depolayarak kendini gelecek kıtlıktan korumaya çalışıyor. Bunu bir çeşit depresyon biçimi olarak düşünebilirsiniz. Katlanılması gereken bir durum karşısında vücut kendini korumaya almaya çalışıyor. Yani zihinde var olan, kilo vermeye dair algıları ve düşünceleri tam anlamadan ve altında ne yattığını çözmeden başlanan diyetler genelde başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu durum bir kısır döngü yarattığında ise ‘Ne yesem kilo alıyorum’lar ve her pazartesi başlanan diyetler ortaya çıkıyor. Eğer sizde böyle düşünen biriyseniz kilo hakkında neler düşündüğünüzü, kilonun size ne ifade ettiğini, kilo ile ilgili çocukken yaşadığınız deneyimleri ve duyduğunuz, dilinizden düşmeyen kalıp cümleleri bir yere yazın ve aralarındaki bağlantıları görmeye çalışın. Bu bağlantılar size duygusal açlığınız ve kıtlık bilinciniz ile ilgili önemli şeyler söylüyor olabilir. Bu bilinçle aldığınız kararlar ise daha sağlıklı olma yolunda atılacak güzel bir başlangıç olabilir…
Yeni başlanan, sağlıklı günlere…