Sen ve ben
ve deniz...
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bu-yi ruhunu guya,
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy-ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz...
Sembol dünyasının se...
Sen ve ben
ve deniz...
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bu-yi ruhunu guya,
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy-ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz...
Sembol dünyasının sessiz efendisi... Elinin tersiyle etti o hep mutlu yaşamayı, öksüzlüğünün acısında demledi şiirleri... Kadınları çok sevdi ama bir o kadar da nefret etti. Huysuzdu, aksiydi ama herkesin gönlündeki çiçekleri sulayıp öyle gitti...
Ahmet’im Haşim’im; canım benim!
Çılgın aşığım, kanadı kırık kuşum... Huzur dolsun yatağın...
***
Bazı insanlar vardır; hayatının perdelerini çekip kapısını huzursuzluğa aralayan... Çay yerine dert demleyip acıların gölgesinde yaşayan... Sanki bahçesinde hiç çiçek yetişmemiş, penceresine hiç kuş konmamış, burnuna taze ekmek kokusu hiç dolmamış, denizi görmemiş, süt kokulu bir anneden doğmamış gibi...
Sormak lazım aslında:
Hep mi bir iç sıkıntısı, hep mi bir bunalım...
Hep mi kaçırdın yahu otobüs durağını...
Güneşin yedi rengi hiç mi vurmadı suratına...
Hiç mi gülmedi karşı komşunun kızı sana...
Ya da hiç mi duymadım o huzur kokan şarkıyı...
Olmaz... Olamaz...
***
Aslında çok da yargılamamak lazım... Çünkü mutlu olmak emek işidir. Önce açacaksın gözlerini dünyaya, kalbini ferah tutacaksın... Kuşun, insanın, ekmeğin, ağacın kıymetini bileceksin... Ve var olduğun her bir gün bol bol şükredeceksin... Yarınlardan ders çıkaracaksın, geleceğe umutla bakacaksın. ‘Yapamam’ demeyecek yapacaksın. Köprülerden geçecek, nehirlerde yüzecek, mis kokulu çiçekler taşıyan bir melteme saçlarını savuracaksın...
Denizi göreceksin...
Denizi...
İçin huzur dolacak ve dalgalarla konuşacaksın... Atacaksın kinini, nefretini, öfkeni... Hakkını yiyenlerden hesabını da soracaksın ama unutma... Sessizliğin bir erdem olduğunu ama sesin de dünyadaki tek anahtar olabileceğini de unutmayacaksın. Koşacaksın, çok koşacaksın... Bazen bir martının peşinden, bazen de ağacın tepesinde kalmış bir elmanın...
Sonra alıp eline bardağını tavşan kanı bir çay içeceksin...
Ve diyeceksin ki...
İyi ki gelmişim ben bu dünyaya...
***
Çok da takmayacaksın bu dünyayı kardeş...
Çok da takılmayacaksın...
Son olarak...
Nasıl istersen öyle dinle, bakın
Dalların zirvesindeyiz ancak
Yarı yoldan ziyade yerden uzak
Yarı yoldan ziyade maha yakın...