Büyük Patlama’dan önce hiçbir şeyin olmadığını anlatan bir yayın izlediğimi hatırlıyorum. Konuşmacılardan biri sanıyorum ki fizikçiydi ve şimdilik insan zihninin ‘hiçlik’ kavramını tam olarak hayal edemediğini söylüyordu. Gerçi Celal Şengör, Büyük Patlama öncesi de bazı şeylerin en azından teorik olarak var olabileceğini söylese de ‘vardan yok olmak’, ‘yoktan var olmak’, ‘varlık’, ‘yokluk’, ‘hiçlik’, ‘boşluk’, ‘görünmezlik’ gibi kavramları düşünmek, anlamak ve tartışmak oldukça zor ve karmaşık gibi gözüküyor. Bu noktada Salvatore Garau’nun, kimi kaynaklarda ‘Ben’, kimi kaynaklarda ‘Benim’, kimi kaynaklarda ise ‘Ben Varım’ olarak çevrilen, fiziksel olmayan Görünmez Heykel’i de oldukça düşündürücü. İnternette ‘sanata olan bir hakaret’, ‘kara para aklama işi’ vb. yorumlar alsa da bu eser görünmeyenin, boşluğun ve olmayışın da bir sanat eseri olabileceği fikrini aklımıza getirmiyor mu? Sanatın neliği sorusuna bir boşluk, maddeye bağlı olmak zorunda olmayan bir kavram, zihindeki izlenimler ve görülmeyen bir şeyin de zihnimizde var olabileceğini heykel sanatıyla cevap veriyor olabilir mi?
SANAT ÜZERİNE SORULAR
Sanatın tanımlanabilen mi yoksa tanımlanamayan bir şey mi olduğu sorusu felsefenin cevap aradığı meselelerden bir tanesi. Bunun yanında hangi tür şeylerin sanat olabileceği, sanatın bir yaratım işi mi yoksa bir keşif olayı mı olduğu da tartışılan konular arasında. Garau’nun Görünmez Heykel’ine bakan bir kişi boşlukta, kendi algı dünyasının, düşüncelerinin kendine çizdiği, hissettirdiği bir etkiyle baş başa kalıyor gibi gözüküyor. Bu yolla Görünmez Heykel, sanatın fiziksel bir nesneye bağlı kalmadan da var olabileceğini, kişinin kendi zihninde tasarlanan ve yalnızca kişinin- ortaya koymadıkça- kendi hayal dünyasında, öznel bir biçimde deneyimlenebileceğini gösteriyor. Sizce de Görünmez Heykel’i düşünen birinin varlık ve yokluğun aslında iç içe geçtiğini düşünmemesi garip olmaz mıydı?
POTANSİYEL VARLIK
Türkçe’de Görünmez Heykel, bazı İngilizce kaynaklarda Immaterial Sculpture/Object yani fiziksel, maddi, maddesel olmayan heykel/obje diye de isimlendirilen bu sanat eseri, kelimesel anlamda, görünmeyen bir şeyin aslında orada olduğunu da söylüyor. Orada olmayan, bomboş ve görmediğimiz bir alanı ‘heykel’ olarak tanımlıyor. Bu noktada esere bakan kişinin, varlıkla yokluğun hem sanatçı hem de bakan kişinin karşılıklı olarak belirlediğini sezmesi mümkün. Sanatın, duyu organlarımızla algılayamadığımız anlarda da deneyimlenebileceği fikrine kapılmak gerçekten çılgınca. Bu, sanat üzerine düşüncemizi yoğunlaştırıyor. Bir şeyin hangi hallerde var olduğu sorusunu da düşündüren Görünmez Heykel’in, varlık ve yokluk meselelerine sanatı ortaya atarak bir düşünce kapısı açması, sanatın aslında felsefe alanında önemli olduğunun ve üzerine düşünülmesi gereken bir insan kültürü olduğunun göstergesi. Bütün olumsuz yorumlara rağmen hiçliği temsil eden bir alanın, potansiyel bir varlık olabilme imkânını sanatla düşündürmesinin etkisine kapılmamak elde değil.