İnsanoğlu sürekli geri dönüşemeyen materyaller üreterek çevresine yüzyıllar boyu zarar verdi. Ekosistemi bozdu. Çevreyi kirletti. Bunun böyle devam edemeyeceğini öngören bilim insanları, aydın kimsele...
İnsanoğlu sürekli geri dönüşemeyen materyaller üreterek çevresine yüzyıllar boyu zarar verdi. Ekosistemi bozdu. Çevreyi kirletti. Bunun böyle devam edemeyeceğini öngören bilim insanları, aydın kimseler ve akademisyenler önderliğinde Birleşmiş Milletler ve bağlı bulunan uluslararası örgütler harekete geçtiler.
1950’lilerde fikir olarak ortaya atılmasına karşın, ancak 70 li yıllara kadar çoğu kanun ve yönetmelikler oluşamamıştı. Sermaye güdümlü yönetimler de ekstra maliyet doğuran çevre yasalarına direnmeyi sürdürmüşlerdi.
Ancak 1980’lerden sonra başta Avrupa ülkeleri ve Birleşmiş Milletler topluluğuna bağlı ileri gelen birçok ülke Çevre kaygılarında önemli gelişmeleri kabullendi ve hayata geçirdi.
Küresel ısınmanın rekor seviyelerde seyrettiği son yıllar tüm dünyada çevre kaygılarının daha geniş tabanlı kitlelerce dikkate alınmasına neden olmuştur. Birleşmiş Milletlere bağlı ülkelerin çevre uyum yasaları ve geliştirilen kanunlar hakkında kendi ülkeleri içinde de yasalar oluşturma mecburiyeti vardır.
Bu nedenle dünya ile aynı anda, kabul gören tüm yasalar ülkemizdeki kanunlar içinde yerini almaktadır. Birçok vatandaşımızın halen haberdar olmadığı bu yasalar aslında Avrupa’da ne ise bizde de aynısıdır. Ancak bilinmeyen ve daha da kötüsü anlaşılmayan yasalarda her zaman aynı sıkıntı ile karşılaşılır.
Toplumca anlaşılmamış, algılanmamış yasalar, uygulamada yaptırım gücünden yoksun doğar. Denetim mekanizması ilk önce daima bireyde başlar. Fakat yine de çevre kirliliği hakkında, atık ve atık yönetimi hakkındaki çoğu kanun diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yerel yönetimler asli yetki ve sorumlulukları kapsamındadır. Şehirlerde yerleşkelerde açığa çıkan atıklar, yerel yönetimlerce tasfiye edilmekle mükelleftir. Atık dediğimiz zaman aklınıza neler gelir? Atık maddelerin çoğu birden fazla kez kullanılabilir materyallerden oluşur.
Bugün hemen tüm il ve ilçelerde, kullanma suyumuz kanalizasyon şebekelerinden arıtma istasyonlarına gitmektedir. Çok az sayıda arıtma tesisi suyu ikinci kez kullanıma uygun hale getirerek, kullanılmasını sağlayacak donanıma sahiptir.
Dünyamızda gelişmiş ülkelerin en önem verdikleri konuların başında suyun tekrar ve tekrar kullanılması yönündeki alt yapısal yatırımlardır. Atıkların başında, evsel atıklar yer alır. Bunlar Avrupa ülkelerinde her biri ayrı olarak toplanır ve geri dönüşüm tesislerine gönderilir. Kağıt, alüminyum, demir, plastik, yağ, meyve sebze artıkları için ayrı konteynerler ve toplama usulleri yerleşmiştir.
Aynı yasaların bizlerde de olduğunu bilen kaç vatandaşımız vardır? Kağıt ile domates kabuğu aynı çöpe atılmaz. Çünkü kağıtlar yeniden hamur hale getirilip tekrar kağıt ürünler elde edilebilir materyallerdir. Domates kabuğu gibi yiyecek artıklarından da gübre üretilebilmektedir.
Bunlar hem çevre için düşünülmüş yasalar olmasına rağmen, hem hammadde değeri olan emtiaların birden çok kez kullanımı, kaynakların iyi değerlendirilmesi anlamına da gelir. Örneğin atık yağlar bugün biyodizel adını verdiğimiz yakıt üretiminde kullanılır. Ancak halen birçok kimse, kullanılmış yağını lavaboya dökebileceğini düşünmekte ve ne yazık ki bunu yapmaktadır.
Lavaboya dökülen atık yağ, alt yapı sistemlerinin tıkanmasından başlayan bir sürü sorunu açığa çıkardığını çoğu tüketici fark etmemektedir. Kirli suyun kanalizasyon ve arıtma serüvenine bu atık yağların ne kadar zarar verdiği ayrıca doğaya salındığı takdirdeki zararları birçoğu düşünmez ve algılamaz. Dönüşümün önemi, değeri ve toplumdaki algısı üzerine daha çok çaba sarf etmemiz gerekmektedir.