Kısa bir ayrılıktan sonra yeniden merhaba…
Aslına bakarsanız şu korona belası tamamen def edilmeden yazmaya niyetim yoktu.
Ama dayanamadım…
Durumdan vazife çıkartmaya çalışıp bu zor günlerden kahra...
Kısa bir ayrılıktan sonra yeniden merhaba…
Aslına bakarsanız şu korona belası tamamen def edilmeden yazmaya niyetim yoktu.
Ama dayanamadım…
Durumdan vazife çıkartmaya çalışıp bu zor günlerden kahraman olarak çıkmaya çalışanları görünce duramadım.
Gördüğüm tablo beni öyle öfkelendirdi ki, yeniden klavyenin başına geçtim.
Bizimkisi de böyle bir iş işte.
Eğer “gönülden” yapıyorsan, “gönüllü” olarak yapıyorsan bazen kendi prensiplerini bile çiğneyebiliyorsun.
Neyse daha fazla uzatmadan konuya geleyim...
Malum 11 Mart’tan bu yana olağanüstü günler geçiriyor.
Bir taraftan insanların sağlıklarını koruma adına verdiği mücadele, diğer bir taraftan salgının yayılmasını önlemek amacıyla alınan önlemler ve bu kısıtlamalar yüzünden ortaya çıkan ekonomik mağduriyetler.
Çalıştığı işyeri kapandığı için işsiz kalan çalışanlardan tutun da, kısıtlama kapsamında kepenk indirmek zorunda kalan esnaf ve çalışanlarına kadar milyonlarca insan zor günler geçiriyor.
İşte bu sürecin mağdurlarının bir bölümü de küçük esnaf.
Çoğu hayatını günlük kazançları ile idame ettirmeye çalışan kahveci, büfeci, işletmeci, hamamcı, lokantacı gibi esnaftan söz ediyorum.
Esnaf diye tanımladığımız bu insanlar var ya, hesapta kendisini “Esnaf Teşkilatı” diye tanıtan teşkilatın bir parçası.
Hepsinin mesleklerine göre odaları var.
O odaların üzerinde, Esnaf Birlikleri ile meslekleri aynı çatı altında buluşturan federasyonlar ve en tepede de Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Federasyonu (TESK) adı altında bir çatı kuruluş.
Bugün faaliyet gösteren her esnaf, bağlı bulunduğu odaya her yıl bir aidat ödemek zorundadır.
Bu iş aidatla kalmaz elbette.
Fiyat tarifesi mi alacak?
Bedeli var.
Kredi mi alacak?
Normal koşullarda hem esnaf sicil belgesi için bağlı olduğu birliğe, hem de meslek odasına kuzu kuzu gidip kendisine kesilen makbuzu ödemek zorunda. Neresinden bakarsanız üye başına yılda bin liraya dayanır bu rakam.
Sakın bu paralar meslek odalarında kalıyor sanmayın.
O oda, üye sayısına göre kasasına giren ödemelerin bir bölümünü birliğe, bir bölümünü de federasyona gönderir.
Birlikler ve federasyonlar da yeni üye sayısına göre yaptıkları tahsilatın bir bölümünü çatı kuruluş olan TESK’e verir.
Böylece saadet zinciri tamamlanır.
Bu bedel karşılığında küçük esnaf odasından, birliğinden, federasyonundan, TESK’den mesleki gelişimi ve ekonomik anlamda kalkınması için ne destek alıyor?
Bu arada ödeme bir aksadı mı, TESK ve Birliklere, Federasyon ve Birlikler meslek odalarına, o odalar da aidatlarını ödemesi için üyelerin tepesine biner.
Uyarı fayda etmezse icra devreye girer.
Yani kaçışı yok.
Bu paralar kimisi için büyük rakamlar gibi görünmese de ortaya çıkan rakam milyarlara ulaşır.
Söylemek istediğim esnaf teşkilatı sayısal anlamda olduğu kadar küçümsenemeyecek kadar büyük bir paranın yöneticisidir.
Küçük esnaf böylesine zor günler geçirirken milyarlarca liralık bir ekonomik güce sahip olan teşkilat üyeleri için ne yapıyor derseniz?
Bankalara, devlete “kredi” diye bas bas bağırıyor.
Başka?
Hiç…
Bazı istisnalar hariç, ne odalar, ne birlikler, ne federasyonlar ne de çatı kuruluş TESK, gönül almak adına bir bir maske, bir dezenfektan mı dağıttı.
Neredeee?
Böylesine küçücük bir jesti bile üyesine çok gördü bunlar.
Peki o paralar nerelere gidiyor derseniz söyleyeyim.
En alt birim olan odalardan tutun da, en tepedeki TESK’e kadar “hizmet” için göreve gelen her başkana maaş ödenir.
Sonra temsil gideri, karşılama-ağırlama, tanıtım, en pahalısından makam arabası, makam şoförü derken suyunu çekiverir.
Şimdi siz sözüm ona “gönül” verdikleri için bu koltuklara oturan insanların esnaf adına yaptıkları çağrıların samimi olduğunu söyleyebilir misiniz?
Bunların hepsi “timsah gözyaşları…”
Bazı istisnalar hariç olmakla birlikte durum aynen bu…
İnanmayan gitsin en yakınındaki küçük esnafa sorsun…