Ne güzel oldu demi hayatın bir nebze de olsa normale dönmesi?
Alıştığın esnaf lokantasına gidip bir tas sıcak yiyebilmek, sonra açık havada bir-iki dostla keyifle kahve yudumlamak…
Hele çalışanlar,...
Ne güzel oldu demi hayatın bir nebze de olsa normale dönmesi?
Alıştığın esnaf lokantasına gidip bir tas sıcak yiyebilmek, sonra açık havada bir-iki dostla keyifle kahve yudumlamak…
Hele çalışanlar, için bir tek gün bile olsa o cumartesi özgürlüğü var ya…
Sorun bakalım değer biçebilirler mi?
Ya esnaf…
Aylardır kapalı duran kafe, lokanta sahipleri.
Adeta yeniden dünyaya geldiler.
“Hiç”tense “sınırlı” da olsa müşteri ağırlayabilmekten öyle mutlular ki…
Tarifi mümkün değil.
Ne de olsa tencereleri yeniden tıkırdamaya başladı.
Doğrusu adına “normalleşme” denilen yaşamı bayağı bir özlemişiz.
Ama!
Hem de en kocamanından bir “ama….”
Bu kadar abartmanın gereği var mı?
Sanki hepimiz aşılandık, sanki adına korona dedikleri “illet” defolup gitti.
Yoo…
O zaman daha normalleşmenin ilk gününde limitleri alt-üst etmenin ne anlamı var?
Geçtiğimiz hafta sonu ortaya çıkan görüntüler belleklerde.
İstisnasız her yer hınca hınç insan doldu.
Maske, mesafe hak getire.
Salgının yayılması için her türlü şart mevcut.
Tehdit devam ederken, “hiç yokmuş” gibi davranırsak bu beladan nasıl kurtulacağız?
Elbette ki kurtulamayacağız.
Zaten veriler de bunu söylüyor.
Vakaların yeniden yükselişe geçmesi tesadüf değil, o kısıtlı özgürlüğün cılkının çıkarılmasından kaynaklandı.
Böyle giderse vaka sayısı daha da artacak.
O zaman ne olacak?
Belki eskisinden de ağır bir kapanma…
Yeniden evine mahkum olan insana acımam.
Ama aylardır siftah etmemiş o esnaf var ya sadece onlara acırım.
Demem o ki;
Sınırlı da olsa şu özgürlüğün kıymetini bilelim…
Abartmayalım, kurallara uyalım.