Yarın, Büyük Taarruz’un 101. yıl dönümü olan 30 Ağustos Zafer Bayramı tüm Türkiye'de büyük bir coşkuyla kutlanacak. 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun…
       Atanamayan öğretmenlerden ve memur adaylarından biz gazetecilere çok gelen şikâyetlerden birisi de siyasi iradenin “Liyakatın” önünde olması. Ağzınızla kuş tutsanız siyasi partinin istediği her zaman sizin önünüze geçtiği ve “Liyakate” önem verilmediğidir…

       Günümüzde iş için müracaat eden bireyin yetenekleri, bilgisi ve performansına dayalı olarak hak ettiği pozisyonu, takdiri veya ödülü almış olması liyakat kavramı ile açıklanabilir. Liyakat, toplumsal yapının her bir dinamiği için önemli bir değerdir. Özellikle eğitim sistemine dâhil edilirse, alınan eğitim, yaşam kalitesi ve iktidar liyakate dayalı olursa, toplumsal refah yükselen bir ivme kazanır…

       Liyakat kavramını derinliğine irdelediğimiz zaman, liyakat temelinde kurulan bir sistemde, bireylerin kişisel yetenekleri, başarıları ve çabaları doğrultusunda değerlendirilip ödüllendirilmesi gerekir. Tarihsel örnekler olarak, Osmanlı Devleti’nde devşirme sistemi ve Çin’deki imparatorluk sınavları (mandarin sistemi), liyakatin uygulanması esasına dayalı olarak yetenekli bireylerin hak ettikleri pozisyonlara gelmesi için yapılandırılmış sistemlerdir…

       Bireyleri yaşama hazırlayan en önemli süreç eğitim sürecidir. Bu süreç, bireylerin bilgi ve becerilerinin geliştiği, toplum ve dünya ile entegre olması gereken bir süreçtir. Eğitimde liyakat, öğrencilerin motivasyonunu artırır ve eğitim kalitesini yükseltir. Adalet ve eşitlik ilkesini besler. Öğrencilerin yeteneklerine göre değerlendirilip ödüllendirilmesine zemin hazırlar. Öğrenciler, çabalarının karşılığını alacaklarını bilerek daha çok çalışır ve başarılı olurlar. Liyakatin yoğun olarak hissedildiği eğitim sistemlerinde öğrenciler siyasi güçler, ekonomik ve sosyal iktidarlar veya aile gölgesi dışında kendi yetenek ve çabaları ile var olma mücadeleleridir…

       Liyakatin uygulanmaması durumunda ise öğrencilerin adaletsizlik ve haksızlık duyguları yoğunlaşır, çabalarının karşılığını alamayacaklarını düşünen öğrenciler motivasyonlarını kaybederler. Liyakatin olmadığı bir sistemlerde, yeteneksiz veya yetersiz kişiler hak etmedikleri pozisyonlara gelirler. Hak etmediği pozisyona gelen kişilerin ilk icraatları ise kendi pozisyonları için tehlike olarak algıladıkları nitelikli insanları sistemin dışına atmaktır. Bu yaklaşımın eğitim öğretim süreçlerinde yaşanması ise eğitim kalitesinin düşmesine İşe girişlerde Siyasi iradenin öne geçmesinde bunun birçok örneklerini görmekteyiz...

       Liyakatin sağlanmadığı toplumlarda ortaya çıkan bir diğer gerçek ise bireylerin içinde yaşadıkları sistemi adil ve güvenilir bulmamasıdır. Bu algı ise toplumsal güvenin azalmasına yol açarak bireylerin yasalara uymasındaki kabulü esnekleştirmektedir. Liyakatin sağlanmadığı sistemler, ekonomik olarak da olumsuz sonuçlar doğurur. İşyerlerinde verimlilik düşer, İnovasyon azalır, liyakatsız yaklaşımlar ahlaki bozulmalara ve güven kaybına yol açmaktadır...

       Psikolojik açıdan baktığımız zaman da, adil bir değerlendirme sistemi, bireylerin özsaygısını artırarak duygusal sağlığına katkıda bulunurken, liyakatsizlik duygusal tükenmişlik ve stres kaynağıdır. Öz olarak eğitimde değerlendirme süreçleri şeffaf ve adil olmalıdır. Eğitimi ve liyakati temel almalıdırlar. Liyakati sağlamak için adil ve tarafsız olmalıdır. İçinde yaşanılan siyasi yapı ise bireyleri sahip oldukları donanımlara uygun işlere yerleştirebilme konusunda hassas teraziler kullanmalıdır. Siyasetçilerin liyakate önem vermelidirler. Adam kayırmacılıktan vaz geçmelidirler…