Yaşadığımız ortamla uyum sağlamaya çabalamanın en başında ürettiğimiz ve tükettiğimiz maddeler yer alır. Tükettiklerimiz için tasarrufu prensip almadan ürettiklerimiz içinse kaygı duymaya başlamadan yaşamayı sürdüremeyiz. Dünyanın ciddi olarak açlık ve kıtlık sorunları yaşamakta olduğu, yıllardan beri bu nedene bağlı göç akınlarının katlanarak arttığı bilinmektedir. Dünya Gıda örgütü son birkaç yıldır, yine kıtlık nedeniyle kitlesel ölümleri kaydetmeye başlamıştır ki bu insanlık açısından bir çeşit kıyamet alameti olarak görülmelidir. Bununla beraber su sorunu tırmanmaya devam etmektedir. Küremizin 4’te 3 ü su ile kaplı olmasına rağmen, içilebilir tatlı su kaynakları bu mevcut su hacminin binde biri kadardır. Kirlenme nedeniyle tatlı su rezervlerinin sağlıklı ve temiz olmaktan gün geçtikçe uzaklaştığını çok yazımızda sizlerle paylaştık. Bunun da temelinde ürettiklerimiz ve tükettiklerimiz arasında en başta belirttiğimiz kaygı ve prensiplerden halen bir haber olmamız yatıyor.
KÜRESEL ISINMA
Dereleri akarsuları, gölleri atıklarımızla kirletmeye devam ederken, diğer yandan küresel ısınmayı hızlandırarak kutuplarda tatlı su rezervi olan buzulların da erimesine okyanuslara karışmasına neden oluyoruz. Yazı dizimizin önceki bölümlerinde artık, yeraltı su rezervleri olan kuyu sularının ne denli kritik seviyeler altında olduğunu, ayrıca yerkabuğunun iç katmanlarındaki sularda bile kirlilik tespit edilebildiğini izah etmiştik. Daha da korkunç olanı, gökyüzündeki bulutlarda dahi mikro plastik parçacıkların tespit edilmeye başlandığını vurgulamıştık. Yani artık soluduğumuz havada bile, birçok kimyasal, ağır metal, mikrop ve zehrin dışında ayrıca plastik solumaya başladığımız anlaşılıyor. Yine de biz insanoğlu, ürettiklerimiz ve tükettiklerimiz konusunda bir çevre bilinci geliştirmekten çok ama çok uzağız. Üçüncü dünya ülkelerindeki, eğitimsiz toplumlardan ziyade, aydın, bilgili, görgülü, eğitimli nüfusun çok daha fazla olduğu sözüm ona “medeni” toplumlarda kirliliği tetikleyen faktörlerin kat be kat yüksek olduğu ortadadır. İleri teknoloji, bilimdeki ilerlemeler ne yazık ki hem bu aydın toplumlarda sağlanmakta, ancak ne var ki yine bu aydın toplumlarda cüzzi miktarda insanlığın ve evrenin hayrına hizmet etmektedir.
SIFIR AYAK İZİ
Üretim ve tüketim yelpazesi, aşırılıklar, gereksiz lüks ve hadsiz sarfiyat kalemlerine bakıldığında bu daha da netlik kazanır. Kenya’da elektriği olmayan sazdan bir evde oturan, yer hangi bir yerden bulduğu çaputu giyen, yarı aç yarı tok yaşayan bir köylünün dünya ve “çağımızın medeniyeti” için katkısı tartışılamayacağı gibi, ekosisteme ve coğrafyasına yüklediği kirlilik de mevzu bahis değildir.