Ülkemizin ürettiği ürünleri göndermek, ihtiyacı olan ürünleri getirmek üzere Uluslararası ticaret limanlarına ihtiyacı vardır. Ulusal menfaatlerimiz gereği, güçlü bir ticari dinamiğe sahip olma zorunl...
Ülkemizin ürettiği ürünleri göndermek, ihtiyacı olan ürünleri getirmek üzere Uluslararası ticaret limanlarına ihtiyacı vardır. Ulusal menfaatlerimiz gereği, güçlü bir ticari dinamiğe sahip olma zorunluluğumuz da kaçınılmazdır. İzmir coğrafyası 9000 yıllık tarihi geçmişinde her dönem geçiş kapısı ve ticaret merkezi olma özelliğine sahipti. Ancak yerleşim yerleri genişleyip, coğrafya ve tarih değerlerini tehdit etmeye başladığı son yüzyılda, liman faaliyetlerinin çok daha planlı yapılması gerekliliği ortaya çıktı. Bu aynı zamanda, düzgün işleyen bir dinamiği meydana getirmek, kolaylaştırmak, hızı ve karlılığı da artırmak için önemliydi. Diğer tarafta başka bir hassasiyet de her türlü güvenlik gerekçeleri olmuştur. Ana hatlarını bu şekilde tanımlarsak, ticaret bizler için hayati derecede önemlidir. Fakat diğer açılardan bakarsak İzmir aynı zamanda çok eski medeniyetlerin beşiği olan, kazdığınız, bina diktiğiniz veya bir mendirek kurmaya kalktığınız her avuç toprağı altında binlerce yıllık tarihi miras sahibi bir coğrafyadır. Yaşamımızı devam ettirmek, ticari faaliyetlerimize devam etmek için bazen başka değerlerimize zarar vermemiz gerekmişti. Hasankeyf, Alainoi antik kentlerinin baraj suları altında kalması gibi, sahil bandında birçok antik liman güncel liman faaliyetlerimizden zarar görmüştür. Tarihi alanlar kadar, sulak alanlar, önemli doğa alanları, balık üreme, kuş göç sahaları, verimli tarım alanlarının da nispeten başka önemli ihtiyaçlar için harcandığı olmuştur. Doğru planlamalarla Bu zararları en aza indirmek mecburiyetimiz kaçınılmazdır.
Ege kıyılarında nereye dokunsanız altından tarih fışkırır, Aliağa’da GRYNEİON, KYME antik kentleri sahilde yer alır. Aynı şekilde Foça’nın PHOKAİA antik kenti, Çandarlı PİTANE antik kenti, Dikili’de KANE antik kenti iki üç bin yıldan eski dönemlerde kıyıda inşa edilmiş liman şehirleri yapılarıdır. Çeşme yarımadasında ise bilinen tüm koylar geçmiş dönemler liman olarak kullanılmış. Erythrai antik kentin ilk yerleşkesi olan Altınyunus Kalemburnu, Alaçatı körfezi antik limanı ve KRAL (ticaret) YOLU, Çeşme Merkez- Bağlararası mevkinden başlayıp Teos Seferihisar, Urla Klazomenai ve İzmir Agora’ya devam eden 4500 yıllık sevkiyat ve seyahat limanı olma özelliği taşımaktadır. Çeşme merkezinde, Ildırı gibi yaşam hiç aksamadan sürdüğü, yakın dönem medeniyetleri eski devirler üzerinde yaşamaya devam ettiğinden, haliyle birçok antik yerleşke yeni binaların altında kalmıştı.
Ancak, yakın tarihimizin kalıntıları olan; 1770 Osmanlı – Rus Deniz savaşı Çeşme merkezinde denize gömülen onlarca donanma gemisi, liman inşaatına başlandığı zaman halen su altında olduğu şekilde durmaktaydı. Liman inşaatına başlanmadan evvel batıklardan top ve gülleleri karaya çıkarılıp kale ve müze etrafına yerleştirildi. Batıkların çoğu liman mendireğinin altına gömülecekti.
Çeşme turizmini geliştirebilmek amaçla dünya turistlerinin Çeşme’ye kolay ulaşması için bu fedakarlığın yapılması gerektiği söylendi. Limanlar, geri sahası bulundurma zorunluluğu olan yapılardır. En küçük balıkçı barınağından, marinalara, yük ve yolcu limanlarına kadar bu yasal mevzuat değişmez! Çeşme merkezin körfezi çevreleyen cadde dışında “geri sahası” olabilecek bir alanı yoktur. Merkez koy çevresindeki yerleşim alanı ile çevrilidir. Bu nedenle liman mevzuat hükümlerine, yani yasaya göre yapılması mümkün olmayan bir yere yapılmıştır. Limanın, Ülkemize, Çeşmemize kazandırdığı (?) …ve neler kaybettirdiğini aktarmaya devam edeceğiz.