Çin'de 1900’lerin başında 10 yaşlarında bir ilkokul öğrencisi, beğenmediği öğretmenleri ve ülkesinin kötü durumuyla ilgili fikirlerini, büyük bir açıklıkla okul duvarına yazar. Araştı...
Çin'de 1900’lerin başında
10 yaşlarında bir ilkokul öğrencisi, beğenmediği öğretmenleri ve ülkesinin kötü durumuyla ilgili fikirlerini, büyük bir açıklıkla okul duvarına yazar. Araştırma sonucu bu öğrenci bulunur ve tüm okulun önünde teşhir edilir. Bu çocuğun adını ileride herkes duyacaktır ama şimdi yaptığından ötürü ceza alan bu öfkeli çocuğun adı, sadece ‘haylaz ve hırçın çocuk’ olarak anılır o günlerde. Ancak bu çocuk, ileride, koskoca Çin ülkesini yeniden kuracak olan ve yazdığı ‘Kızıl Kitap’ adındaki küçücük kitabı, 1 milyardan fazla basılarak, dünyada en çok basılan kitap olarak tarihe geçecek olan Mao Tse Tung’tur.
1949 yılında kurulan komünist Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilk başkanı, diğer bir deyişle Çin Devrimi’nin önderi Mao Tse Tung, aynı zamanda klasik Çin şiiri ustalarından biri olarak da kabul edilir. Siyasi kimliğinden ötürü şiirleri ülkemizde pek öne çıkmasa da, okuyucudan öte büyük şairler; Nâzım’ı, Pablo Neruda’yı ve daha nice usta kalemi etkilemiş bir şairdir Mao... O, “Sarı Dev Asya”nın çağdaş şiiri için ilham kaynağı ve devlet yöneten sanat adamlarının en önemlilerinden biridir. Kimilerine göre ‘Lenin’in pratik komünizm anlayışının tamamlayıcısı’, kimine göreyse, taktik hataları yüzünden milyonlarca insanının ölümünden sorumlu bir ‘sorumsuz komünist’tir Mao... Ülkemizde bir siyasi fraksiyonun sahiplendiği lider, ne yazık ki, sanatçı yanıyla hak ettiği incelemelerden hep uzak kalmıştır.
Hadi biraz hafıza yolculuğuna çıkalım. Bir yanıyla Mao’nun kim olduğunu anlatmaya çalışırken, bir yandan da onun şair yanından söz edelim. Aklıma ilkin; Nâzım Hikmet’in, en az kendisi kadar ünlü şiiri ‘Angina Pektoris’de ondan ve yarattığı hareketten yana olduğunu söylediği dizeler geliyor nedense...
"Yarısı buradaysa kalbimin, yarısı Çin'dedir doktor / Sarı nehre doğru akan ordunun içindedir." Nâzım, Mao’nun şiirleri için ilk değerlendirmeyi yapan kişidir şiir tarihimizde;
“Mao'nun şiirleri eski Çin geleneği içinde yazıldılar. Bununla birlikte, klasik biçime ve çeviriye rağmen, içerik yirminci yüzyılın her hangi bir insanı için de geçerlidir."
Mao, 26 Aralık 1893 günü Çin’in Hunan Eyaleti’nde, zengin bir köylü ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Bir öğretmendir Mao. 1918 yılında bitirir öğretmen okulunu... Temmuz 1921'de, henüz 27 yaşındayken, Çin Komünist Partisi’nin, Şangay'daki ilk kongresine,12 kurucu delegeden biri olarak katılır. İki yıl sonraki üçüncü kongredeyse MK üyeliğine seçilir. Çan Kay-Şek’in Komintang’ıyla Çin Komünist Partisi arasında defalarca kurulan ve yıkılan birleşik cephenin ilk günlerinde, Köylü Eğitim Enstitüsü adıyla kurulan aydınlanmacı eğitim seferberliğine yönetici olur ve yaşadığı ülkesi Çin’in neredeyse 400 milyonu bulan büyük kitlesini, Çin köylüsünü yakından tanıma fırsatı bulur. Yine aynı yıllarda ilk komünist bilimsel teorisi kabul edilen ‘Köylü Hareketine İlişkin Bir Araştırma Üzerine Rapor’u kaleme alır. Mao bu yazıyla devrimci köylü hareketiyle bağ kurmanın komünist devrimcilik bakımından tayin edici önemini ve köylülerin devrimciliğinin bazı temellerini ortaya koyar. Bu yazı, Komintern gazetesinde imzasız olarak yayınlanır. Mao, o dünyaca ünlü sözünü de, bugünlerde, 7 Ağustos 1927'de yapılan bir parti toplantısında söyler:
"İktidar namlunun ucundadır"
1927 yılında, Komintang ve ÇKP arasında çıkan anlaşmazlık yüzünden tutuklanır ve idama mahkum olur. İdama götürülürken kaçmayı başarır ve bir avuç kalmış inanmış yoldaşıyla birlikte, güneydoğu Çin'deki Jinggang dağlarına sığınır. Burada, Jinggang bölgesinde, 1931-1934 yılları arasında ‘Çin Sovyet Cumhuriyeti’ adını verdikleri bir komünist devlet kurarlar Mao ve arkadaşları ve Mao; bu ‘kurtarılmış bölge devletinin’ başkanı seçilir. Kendilerine ‘devlet’ diyen bu birlik, aslında sıkı bir eğitimden geçmiş, sert adamlardan oluşmuş bir gerilla topluluğudur. Yeni ve komünist bir Çin devleti düşünün ortaklarıdır.
Bu sırada Komintang ve başındaki Çan Kay-Şek, isyancı komünist avına çıkar. ÇKP içinde de işler yolunda değildir. Mao, yokluğunda ÇKP’deki görevinden uzaklaştırılır ve yerine, Moskova çizgisine sadık olan Zhou Enlai geçer. (Meraklısına Not; Bu dönem, 'ÇKP’nde 28 Bolşevik dönemi’ diye adlandırılan dönemdir.)
Bir yandan Çan Kay Şek’in komünist katliamları sürerken, bir yandan ÇKP içindeki ‘kaynaşma ve hizip’, komünistleri sahaya çıkmaya zorlar ve Mao’nun önderliğinde, Eylül 1934’ten Ekim 1935’e kadar süren ve tarihe ‘Uzun Yürüyüş’ diye geçen siyasi eylemi gerçekleştirir dağlardaki komünistler. Çin'in güneydoğusundan kuzey batısına kadar yürürler ki bu, toplam 9 bin 600 kilometre kadardır. Mao'nun tepedeki komünist lider olarak tanınması bu yürüyüş sırasında olur; bunda en etkili olan şeyse, ÇKP başındaki Zhou Enlai'ın Mao'nun saflarına geçmesidir.
“Kahırlıdır ya ‘Uzun Yürüyüş’ / On bin uçurum ve on bin azgın seli geçti Kızıl Ordu kuşlar gibi / Nazlı dalgacıklardır önümüzde beş sıradağlar / Ve görkemli Vumeng yuvarlanır ufacık toplar gibi / Demir zincirli köprüler Tatu Irmağı’nda, soğuk ve yürüyüşümüz için anlamı bir hiç / Minşan'ın karlarında bin Li'yi neşeyle geçtik /Üç ordu ilerliyor, gözlerinde sevinç.”
Şimdi Mao’nun siyasi kişiliğini anlatmaya biraz ara verip, onun şair kimliğinden söz edelim. Mao’nun şiirlerindeki öz, siyasetinden çok da uzakta aranmamalıdır bence. O, eskiyle yeniyi birleştirme, yeni ve imgesel bir biçime ulaşmanın peşindedir dizelerinde. Ülkesinin dağları, bulutları, nehirleri ve güçlü kültür tarihi, onun kaleminin ucundan sonsuz Çin topraklarına savrulan tohumlar gibidirler. Her bir dize, ardında sakladığı derin ve umutlu bir inancı taşırlar içlerinde. Mao, her ne kadar reddetse de, tam bir klasikçidir şiirlerinde bence. Henüz okul yıllarında, genç bir öğrenciyken yazdığı yazıları sert bulan öğretmeni için yıllar sonra yazdığı anılarında kendini ele verir Mao;
“Okulda hocam benim yazılarımla alay ediyor ve gazeteci gibi yazdığımı söylüyordu… Üslubumu değiştirmek zorunda kaldım. Eski klasik söyleyiş ustası Han Yu’nun yazılarını inceledim. Bu sayede bugün bile gerektiğinde bir klasik deneme yazabilirim.” (Meraklısına Not; Han Yu, Çin klasik edebiyatının en usta deneme yazarı olarak bilinir. Denemeleriyle olduğu kadar şiirleriyle de ünlü olan Han Yu, Henan eyaletindeki Nanyang’da doğmuş ve 768 ile 824 yılları arasında yaşamış bir sanat adamıdır. Araştırmacılar onun, Çin edebiyatı üzerindeki etkileri bakımından Dante, Shakespeare ve Goethe ile karşılaştırılabilecek nitelikte olduğunu söylerler.) Ama diğer Uzakdoğulu komünist lider şair Ho Chi Minh gibi bir klasik anlayış değildir onun şiirindeki klasik yaklaşım... Güçlü bir sanat tarihine sahip Çin’in, özellikle 11. yüzyılda üretilen Tang Hanedanlığı estetiği üzerinden şekil almaz Mao’nun şiirleri. Mao, edebi sayılan ölçütlere değer verdiğinden olacak ki; kültürünün klasik sanat değerlerine sahip çıkarken, modernist anlayışlardan da uzak durmadığını söyler. Ama dön-dolaş ‘kurdun kırk hikâyesi var, kırkı da koyun üstüne’ misali, Mao da, politik görüşlerinin belirlediği bir sanat anlayışının insanı olmaktan gurur duyduğunu hissettirir şiirlerinde. Onun için enternasyonalist olmak da, enternasyonalist şair olmak da, diyalektik sürecin özümsenmesiyle ilgilidir.
“Modern şiir yazabilmek için, sınıf mücadelesini ve üretim mücadelesini yansıtmak üzere, düşüncelerini imgeler aracılığıyla dile getirme yöntemini kullanmalı ve asla klasik şiir heveslisi olmamalıyız.”
Belki de öğretmenliğinin, böyle bir sistematiğe inanmasında etkisi vardır, kim bilir? Kaynak Yayınları, Mao’nun şiirlerini bastığı kitabın tanıtım bölümünde şöyle seslenir okuyucuya;
“Mao, uçsuz bucaksızlığın, sonsuzluğun, enginleri fethetme ruhunun şairidir. Onun dağları sivri mızraklar gibi gökleri deler geçer, binlerce kısrak gibi dörtnala kalkar, beyaz köpüklü dalgaları göklere ulaşır. Ovalar uçsuz bucaksız, gök kubbe sonsuz, sonbahar rüzgârları hoyrattır onun şiirinde...”
Bence abartılı bir sesleniş değildir bu. Çünkü Mao’nun komünist kültür üzerine ürettiği politik savlarına göz attığımızda, şiir sanatı için dediklerinin aslında politik duruşuyla bire bir örtüştüğünü de görürüz. O politik inancında da, heyecanlı, ‘hareket edenden’ ve eylemden yanadır. Mao’ya göre; Marksist felsefecilerin tümü yalnızca kuramsal düşünceyle uğraşmaktadır. Oysa ki, insanın görevinin, dünyayı değiştirmek olduğunu bildirmiştir Marksist felsefenin özü. Mao, bu konuda tüm yoldaşlarından ayrı bir yerden bakar konuya. Öznel öğreticilik olarak felsefe yaparak Marksizmi açıklamaya çalışan görüşleri şiddetle kınar ve biricik geçerli gerçeklik ölçütünün, insanın toplumsal eylemi olduğunda ve insanın yalnızca bu pragmatik sınama yoluyla dış dünyaya ilişkin bilgi kazanabileceği konusunda diretir. Mao, doğal yasaların ve kuram sonuçlarının ancak toplumsal eylem yoluyla elde edilecek pratikle, başka bir deyişle, kuramın eyleme bağlı olması ve kuramın eyleme hizmet etmesi gerektiği düşüncesini savunur. Bunu yazdığı bir şiirden de anlayabiliriz. ‘Uzun Yürüyüş’ sırasında iki çocuğunun kaybına karşı tutumunda ya da yine bu sırada ilk karısının kurşuna dizilerek öldürülmesi üzerine, birçoğunun ‘insan sıcaklığından uzak’ diye onu eleştirdiği, onu politik bir ‘taş kalpli bağnazlıkla’ suçladığı dönemde yazdığı bir şiirinde (*’Lu-Şi Yi’ye Yanıt’ şiiridir bu) şöyle seslenir Mao;
“Ben alımlı kavağımı yitirdim, sen söğüdünü, / Yükselir göğün dokuzuncu katına şimdi kavakla söğüt / Ve sorarlar Vu Kang'a orada ne olduğunu. / Vu Kang akasya şarabı sunar onlara / Kimsesiz Çang Oi rakseder bu iyi canlara / Açarak yenlerini göğün bir ucundan ta öbür ucuna / Birden bir haber yayılır yeryüzünde / Yere serilmiştir kovalanan kaplan / Gözyaşları dökülür boşanan yağmurlarca.”
Ölen karısına “alımlı kavağım” diye seslenen Mao’nun, parti disiplini almış karakteri birçok incelemeci için, sadece ‘davasına inanmış bir fanatik bağnazlık’ olarak nitelenmiştir. Ancak şiire biraz yakından baktığımızda bunun haksızlık olduğunu anlamamız gerek bence. Çünkü Mao, dizelerinin arasına gizlediği, eski – yeni kültür parçalarının, başka bir deyişle duyarlılık ve kavganın arasında, kaybettiği eşini ‘gerçekçi bir veda ile uğurlamaktadır aslında. O, eski Çin efsaneleri ve kahramanlarına ‘şimdiki zaman’ gerçeklerini yakıştırarak, onlarla devrim mücadelesi arasında bir benzeşim kurmaktadır.
Bir yanıyla da Mao, toplumcu gerçekçi şiirlerini, devrim mücadelesi veren dünyadaki tüm yoldaşlarının sanat görüşü olduğuna inanır. Her şiirinde, her ses varyantının gizilinde bir ‘devrimcinin toplumuna karşı sorumlu olduğu’ görüşü egemendir.
“İnce ve güzel çiçek / İlkyazı yalnız kendisi için istemiyor / İlkyazı haber vermekle mutlu çiçek / Dağ çiçekleri açınca hep / Onların arasında gülümseyecek.”
Elbette koskoca bir hayatı ya da bir şairi bu kadar kısacık bir yazıya sığdırmak mümkün değil... Hele ki bu şair Mao’ysa?... Hemen yazımızı toplayıp bağlayalım sözlerimizi...
Adı, ‘Doğunun üstünde parlamak’ anlamına gelen Mao, 1 Ekim 1949'da, Amerika’nın desteklediği, Komintang lideri Çan Kay-Şek’e karşı verdiği iç savaştan zaferle çıkıp, Pekin'deki Tiananmen Meydanı’nda yaptığı açıklamayla Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan eder. Çan Kay- Şek, 10 Aralık 1949 günü gizlice Tayvan’a kaçarak hayatını kurtarır. Mao, öldüğü 9 Eylül 1976 gününe kadar liderliğinde kaldığı Çin Halk Cumhuriyeti’nde, birçok cesur ve tartışmalı toplumsal hamleler yapar. Bunları kabaca sayacak olsak bile; 1958 yılında başlatılan ‘Büyük İleri Atılım’ adıyla sanayileşme çabasını örgütler Mao. Ancak bu girişimin, başarısız bir girişim olduğu ve bu girişim sonucu, 12 milyon civarında Çin insanının öldüğü söylenir. Bu hamlesindeki tarihsel hatasını gidermek isterken, tarihe ilginç bir notla kayıtlanacağını bilmez Mao. Açlıktan ölen halkına, ürettikleri ve hayati derecede önem taşıyan buğdayı onlardan ‘çalan’ serçelerin tümünün öldürülmelerini salık verir Mao. Tam 2 milyar serçe öldürülür bu dönem… Ertesi yıl, tarlaları kemirgenler bastığından, Rusya’dan serçe ithal etmek zorunda kalır Mao. Bugün Çin’de kuşların çok sevilmesinin altında biraz da bu yanlış hamle yatmaktadır. 1966 yılında başlattığı ‘Kültür Devrimi’ de başarılı sonuç vermez. Bu hamlesinde de, milliyetçiliği kışkırttığı için, ülkede büyük bir hizibe neden olmakla suçlanır. Bu ‘devrim’ ulusal değerlerin ayaklar altına alınmasıyla sonuçlanır. Her türlü sansüre karşı ve düşünce özgürlüğü temel alınarak ‘Yüz Çiçek Açsın – Yüz Çiçek Birbiriyle Yarışsın’ adıyla bir atak daha yapan Mao, yine başarısız bir toplum mühendisi olmakla suçlanmaktan kurtulamaz. Mao, değerli bir şairdir kuşkusuz ancak, ‘İnanmış bir devrim atı mıydı yoksa beceriksiz bir kuramcı mıydı’ tartışmalarının da merkezinde olan politik bir lider olarak, tartışılmaya devam ediyor.
Hakkında ne denirse densin, şu sözü söyleyen akıl dikkatle izlenmelidir bence;
“İnsanlar, dağların ardındaki ya da denizlerin ötesindeki güzellikler yerine, yalnız ayaklarının altındaki toprağı görmeye alışınca, kuyunun dibindeki kurbağa kadar dar görüşlü olurlar. Oysa kafalarını kaldırıp evrenin sonsuzluğunu, yaşamın zenginliğini, insanlığın yüce davasının güzelliğini ve erdemini, insan yeteneklerinin çeşitliliğini ve bilginin verimliliğini gördüklerinde daha alçak gönüllü davranmaya başlarlar"