1965 sonbaharında Şam’da doğdu. Arap-Alevi bir aileden geliyordu.

Ama babası onu Fransız okuluna yolladı. Kim ne diyecekti ki?

İyi derece Fransızca ve İngilizce öğrendi. Doktor olacağım dedi. Tıp fakültesini bitirdi. Kime neydi ki? Göz doktoru oldu. Şam’da bir askeri hastanede çalışmaya başladı. Onu pek de takan yoktu aslında. Canı istedi mi hastaneye geliyor, istemedi mi aylarca uğramıyordu. Kim karışacaktı ki? Gezip tozup gününü gün ediyordu. Babasının devleti değil miydi? Ama gözde olan hep ağabeydi. Askerlik, strateji, siyaset neredeyse tüm dersleri, en iyi hocalardan alıyor. Devlet kademelerinde en önemli yerlere getiriliyordu. Soranlara tabi ki “ kıskanmıyorum” diyordu. Ne diyecekti ki başka. Artık neredeyse softada bile yeri kalmamıştı. Ne dediğini dinleyen vardı. Ne de yaptığını önemseyen. Kaçarcasına Londra’ya gitti. Sözüm ona tıp eğitimine orada devam edecekti.

Bir sabah şok bir haberle sarsıldı. Babasının gözdesi, memleketinin umudu Basil

Yani ağabeyi bir trafik kazasında ölmüştü. Hemen evine döndü. Babasının emri ile askeri, istihbarat ve strateji eğitimleri almaya başladı. Cumhuriyet Muhafızları’na Albay olmuştu ama ne albaylığı gerçekti, ne de babasının başında olduğu Cumhuriyet. Olsun. “Silik oğlanı parlatalım” dediler.

HALK SEVSİN DİYE

Halk onu sevsin diye neler yapılmadı ki? Yolsuzlukla mücadele kampanyasının başına geçti. “Dürüst” adamdır dendi. Bilgisayar kurumunun başına geçti.
“Moderndir” imajı verildi. Kendi bile inandı denilenlere. Galiba o bu işi kıvıracaktı ha. Ne dersin. 2000 yılında baba Esed öldü. Çarşı bir anda karıştı.
Mesele gidenin günahları değil, gelenin hicaplarıydı. Bizim oğlan başa geçmeliydi de. Nasıl? Anayasa’ya göre ülkede devlet başkanı seçilme yaşı 40’tı
Eee? Beşar ise 34. Ne olacak canım. Kuran-ı Kerim ayeti değil ya bu.

Bir gecede Anayasayı değiştirdiler. Bizim ki koltuğa tartışmalı da olsa oturdu ya. Gerisi gelir elbet. İlk konuşmasında liberalizm dedi. Siyasal reformlar. Yolsuzluklarla mücadele filan. Attı tuttu. Sanki memleketi 40 kusur yıldır babası yönetmiyormuş gibi. Aslında göz boyama icraatları başarılıydı. İfade özgürlüğü ve basın üstündeki baskıyı hafifletti. 300 siyasi mahkumu saldı. Yaşananlara “Şam Baharı” diyenler bile oldu. Ama bahar kısa sürdü. Esed bir anda kasırgaya döndü. Reform yanlısı aktivistleri toplandı. İşkenceler.. İdamlar.. Faili meçhuller. Koltuğu korumak için kendi halkına etmediği kalmadı. 2011’de “Arap Baharı” Suriye’ye de sıçradı. 2012’de top yekün bir iç savaş patladı.

2024’de ise Şam düştü. Esed kuyruğu kıstırıp kaçtı. Bizim silik oğlana koca ülke sadece 24 yıl dayanabilmişti. Eeee. Devlet kurmak. Millet olmak. Ve o devleti yaşatmak herkesin, her babayiğidin harcı değildir. Öyle el alemin cetvelle çizdiği sınırlarla olmaz o işler. Kapiş.