Adam yaprak sarmasını çok severmiş. Hanımına “Biliyorsun yaprak sarmasını çok seviyorum. Komşunun yaptığı gibi yapamıyorsun. Bir zahmet ona git de nasıl yaptığını öğren de öyle yapıver” der. Kadın kom...
Adam yaprak sarmasını çok severmiş. Hanımına “Biliyorsun yaprak sarmasını çok seviyorum. Komşunun yaptığı gibi yapamıyorsun. Bir zahmet ona git de nasıl yaptığını öğren de öyle yapıver” der. Kadın komşu kadına gider “Yaprak sarmasını hep yapıyorum ama bir türlü bey efendiye beğendiremedim. Nasıl yaptığını öğrenmek için geldim” der. Komşu kadın mütevazı ama bir o kadar da cin. “Önce yaprakları kaynatacaksın” “Biliyorum” der bizimkisi, “İçine şunları koyacaksın” “biliyorum” der. Ne anlatıyorsa bizimki “Biliyorum” der. Komşu kadın en son biliyorum laflarına sinirlenir. Son olarak tencerenin üstüne bir tezek koyacaksın ve pişirmeye bırakacaksın. Buna da “biliyorum” der. Akşam yaprak sarmasını sarar, bildiği gibi! Tezekle kapatmayı da ihmal etmez. Akşam sofrasını keyifle hazırlar. Eşine servis yapmanın keyfinde. Sofraya getirir getirmez eşi b…k kokuyor diye bağırır. Bizim kadın “Sen istedin, gittim verdiği tarife göre yaptım” der. Adam çok bilmiş hanımını bildiği için “Kadın sana anlatırken biliyorum deyip durmuşsundur. O da sana bir ders verdi. Madem biliyorsun bana neden geldin. O zaman b..k ye demiş anlamadın mı?”
Bu toplum, her şeyi biliyorum deyip öğrenemeyenler yüzünden çekiyor. Herkes internet profesörü olmuş... Web dünyasın bilgi çöplüğüne çevirdiler. Paylaşılan vidolar, yarardan çok zarar vermeye başladı. Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nün bunları ayıklaması elbette zor. TV’lere çıkan/çıkarılan bazı çok bilmişlerin toplum yapısına verdiği zarara ne demeli.
Bir şey sorulduğunda yanlış bilgi vermek yerine, bilmiyorum demek en kolay yolken, çok kişi bunu denemek bile istemiyor. Haksızken özür dilemek yerine, kendini haklı göstermek için harcadığı enerjiye acımıyor. Kendine acımayanın topluma ne yararı olabilir ki?
Kovid-19 ile mücadelede kontrollü normalleşme sürecinin başlamasıyla sokağa çıkma kısıtlamasının uygulanmadığı ilk cumartesi günkü durum içler acısıydı. Caddeler ve sokaklar insan hareketliliğinden yürünemez haldeydi. Covid-19’a büyük bir davetiye, açıklanan günlük sonuçlara yansıyordu. Adeta Karşıyaka, İzmir’i mavi bölgeye çevirme yerine kırmızıya çevirme çabası vardı. Bu gidişle 15 Mart’ta kapanmalar başlarsa, insanların duyarsızlığı yüzünden olacak. Havalar güzelleştikçe insanlar kendilerini salıveriyor. İnsanların evde sıkıldıklarını kabul ediyorum ama Allah korusun yoğun bakımlarda geçirilecek zamanları düşündüğümüzde o sıkılmaların lafı olmaz. Kendinizi düşünmüyorsanız etrafınızdakileri düşünün. Ne kaptığınızı ne kaptırdığınızı göremiyorken bu riski almanın bir anlamı da yok. Esnaf perişan, kabul ediyorum. Çocuklar evde sıkıldı, pimi çekilmiş bombaya döndüler. O da tamam. Ama bir öğretmen, ya da bir öğrencinin kaç kişiye bulaştıracağını tahmin etmek zor değil. Uygun şartlar sağlandığında eğitim- öğretimin başlanmasını isteyenlerden biriydim. Uzaktan eğitim sınavlarının yüz yüze yapılmasına karşıydım. Öğrencilerin sınav ve eğitim- öğretim için toplu taşıma araçları ile okullarına gitmesi bile büyük risk taşıyor. Hatta aşıları yapılmayan öğretmen ve eğitim çalışanları ile eğitime başlanması da.
Polis sürekli sosyal mesafeye, maskeye dikkat anonsu yapıyor. Sokakta maskesiz dolaşanı görmedim ama caddelerde, sokakta sosyal mesafe hak getire. Her kişinin başına bir polis dikilemez ki.15 Mart’tan sonra kontrollü normalleşmeden vaz geçilirse şaşmam.
Güzel havalarda gezip dolaşmak için, yoğun bakımlarda cehennem azabını çekmek/çektirmek istemiyorsak, zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmamalıyız. Hijyen, sosyal mesafe ve maske kuralına dikkat etmeliyiz.
SONSÖZ: “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler. Motorları maviliklere süreceğiz.” (Nazım Hikmet)