Sözlerini, müziğini çok sevdiğim, dinlerken alıp götüren, ruhu olduğuna inandığım efsane bir şarkının hikayesini paylaşmak istedim sizlerle. Yeni bir bakış açısıyla bir kez daha dinleyin derim. 

Nevşehir’de edebiyat öğretmenliği yapan Vedat Türkali’nin, kızı Deniz'e hamile olan eşi İstanbul’a gelmişti. Eşi doğum yaptı. Fakat Vedat Türkali izin alıp İstanbul'a gelemiyordu. Aylarca yeni doğan çocuğunu ve eşini göremedi. Bu hasretin sonunda yıllarca kimsenin dilinden düşürmediği şiiri kaleme aldı. Hem İstanbul'a hem eşine hem de yeni doğan çocuğuna olan özlemini anlatıyordu.

Vedat Türkali’nin “Birgün tek başına” adlı romanının 535. sayfasında yer alan kendi başına bir efsane olan romana özel bir anlam yükleyen şiirin ismi “İstanbul”.

Ahmed Arif söz konusu şiir için şunu söylüyor: “Abdülkadir Abinin, yani Vedat Türkali’nin “İstanbul” şiiri vardı. O şiir imzasızdı. Daktilo edilmişti, öyle geçti elime. Yıllarca kimin olduğunu bilmiyorduk. Bir tek şiir. Bence bu tek şiir, bir kitaba değil, on kitaba bedeldir. En azından bunu kendi kişiliğim ve kendi kuşağımdan bazı arkadaşlarım için söyleyebilirim.”

Vedat Türkali'nin gerçek adı Abdülkadir Pirhasan'dır. Vedat Türkali, Abdülkadir Pirhasan adıyla yazdığı senaryolar 60'lı yıllarda sansür kurulundan geçmeyince yönetmen arkadaşı Atıf Yılmaz O'na bir tavsiyede bulunur. Yılmaz, içinde Türk kavramı içeren bir takma ad kullanmasını ve senaryoları bu isimle sansür kuruluna yollamayı önerir. Abdülkadir Pirhasan, Vedat Türkali adını alır ve senaryoları bu isimle sansür kurulundan geçer.

Şiir, Onur Akın’ın içinde yer aldığı Grup Baran tarafından kısaltılarak bestelendi. "Bekle bizi İstanbul" yıllar içinde çok sevildi, içindeki devrimci öğeler öne çıktı, Edip Akbayram çok güzel seslendirdi ve solcuların İstanbul marşı haline geldi. İşte o şiir:

İSTANBUL

Salkım salkım tan yelleri estiğinde

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle

Uzaktan seni düşünürüm İstanbul

Binbir direkli Halicinde akşam

Adalarında bahar

Süleymaniyende güneş

Hey sen güzelsin kavgamızın şehri


Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde

Bakışlarımda akşam karanlığın

Kulaklarımda sesin İstanbul

Ve uzaklardan

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde

Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Plajlarında karaborsacılar

Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.

Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında

Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın

Meyvesini birlikte devşirirler

Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Et tereyağı şeker

Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde

Yumurta masalıyla büyütülür çocukların

Hürriyet yok

Ekmek yok

Hak yok

Kolların ardından bağlandı

Kesildi yolbaşların

Haramilerin gayrısına yaşamak yok

Almış dizginleri eline

Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası

Onların kemik yalayan dostları

Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi

Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel

Ve sen

Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi

Seni öldürürler

Seni sürerler

Buhranlar senin sırtından geçiştirilir

İpek şiltelerin istakozların

ve ahmak selameti için

Hakkında idam hükümleri verilir

Haktan bahseden namuslu insanları

Yağmurlu bir mart akşamı topladılar

Karanlık mahzenlerinde şehrin

Cellatlara gün doğdu

Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır

Bir kalem yazın vardır

Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır

Söylenmez

Haramiler kesmiş sokak başlarını

Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi

Haramilerin elinde

Ve mahzenlerinde insanlar bekler

Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer

Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü

Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul

Bulutların ardında damla damla sesler

Gülen çehreleri ve cesaretleriyle

Arkadaşlar çıktı karşıma

Dindi şakalarımın ağrısı

Bir kadın yoldaş tanırdım

Bir kardeş karısı

Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları

Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi

Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında

Gebeliğin dokuzuncu ayında

Aç kurtların varoşlara saldırdığı

Tipili bir gece yarısı

Sırtında çok uzak bir köyden indirdi

Otuzbeş kiloluk sırrımızı

Zafer kanlı zafer kıpkırmızı

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul

Bekle bizi

Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle

Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla

Mavi denizlerine yaslanmış

Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle

Ve bir kuruşa Yenihayat satan

Tophanenin karanlık sokaklarında

Koyunkoyuna yatan

Kirli çocuklarınla bekle bizi

Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi

Bekle dinamiti tarihin

Bekle yumruklarımız

Haramilerin saltanıtını yıksın

Bekle o günler gelsin İstanbul bekle

Sen bize layıksın

VEDAT TÜRKALİ