Dünyaya gelmeme sebep olan babam ve annemi rahmetle anıyorum. Babam aramızdan ayrılalı 32 yıl oldu. 32 yıl, kocaman bir ömür demektir. Annem vefat edeli; 10 yıl oldu. Annemin vasiyetiyle babamın üzeri...
Dünyaya gelmeme sebep olan babam ve annemi rahmetle anıyorum. Babam aramızdan ayrılalı 32 yıl oldu. 32 yıl, kocaman bir ömür demektir. Annem vefat edeli; 10 yıl oldu. Annemin vasiyetiyle babamın üzerine defin ettik. Geriye dönüp bakınca, çocukluğum, gençliğim ve bugün orta yaşın üzerinde olduğumuz zaman adına tek gerçek şu ki; Gereksiz tartışmalar, boşa geçen bir hayat. Sevindiğim, 51 yıllık gazetecilik hayatımda insanlara habercilik yönüyle yardımcı olabilmekti…
Hayata dair güzellikleri, doyasıya, kana kana yaşamak varken. “Şafak Türküsünde” ne güzel yazmış, Nevzat Çelik ve ne güzel söylemiş Ahmet Kaya; “Ah verebilseydim keşke, Yüreği avucunda koşan her bir anneye, Tepeden tırnağa oğula ve kıza kesmiş, Bir ülkeye armağan, Düşlerimle sınırsız, Diretmişliğimle genç, Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma, Usulca acı verdi yanağımda tomurcuk.” Ve “insanları düşün” diyor en son, “düşünki yüreğin sallansın”…
Her 17 Şubat, yüreğimi sallıyor. Kasvetler basıyor. Babaya ve anaya hasret bir çocuğun, bir babaya, bir babanın bir çocuğa, hasretidir, 17 Şubat. 32 yıllık bir yokluk, yaşanmamışlık, hayatın en verimli, en güzel yıllarının, bir eksikliğe uğraması gibidir…
Hayatın o yönü yok sanki yaşanmayanlar hep bir iç sancısı, her daim eksik bir yanımız. Sensizlik, babam dedim 32 yıllık bir acı. Sen, çocuklarının büyüdüğünü az gördün, torunlarını sevemedin. O kadar değişiyor ki dünya, o kadar eskiyor, tükeniyor ki düne dair her şeyleri bazıları unutabiliyor ama ateş düştüğü yeri yakıyor...
Her yeni gün, yeni bir başlangıç yeryüzünde. Yaşadığım şehir de ise her yeni güne daha da gerileyerek başlıyoruz. Ekonomi mi nasıl der gibi dediğini duydum. Sağlık mı, sizin zamanınızda olmayan pandemilerin ardı arkası kesilmiyor. Eğitim, ehh kör topal yürüyor. İnsanı kaynağında tüketiyor bu hayat pahallığı, Emekli olmak mı dedin, aman sakın emekli olma diyeceğim ama Memlekette kabahat yoktur. Gözü doymayan tüccarlar, gözü doymayan satıcılar, insanları para ağacı görüyor ve adeta bir değirmen gibi insanları eritiyor…
Bir yığın saçmalık, boşa zaman, boşa enerji, sen ve senin neslinin bıraktığı, bayrağı ve vatanı için uğruna çocuk yaşta asker olduğu, dağlar aşıp, ölümden kaçıp, yeni bir hayat, yeni bir düzen, korkusuz bir gelecek hayal ettiği, her şey yerle bir olduğu günleri görüyoruz... İktidar ülke geleceği için çalışıyor. Muhalefet, altılı masada kim Cumhurbaşkanı adayı olsun çalışmasında. Gözü doymayan esnaf ve satıcılar cebini doldurma çabasında ama bu toplumun sesini duyan yok, ciddiye alan, geleceğini düşünen yok…
Sevgi, saygı, yoktur. Hayata tutunmaya çalışıyoruz. Geçmiş günleri, eski bayramları, eski günleri yâd ederek, çocuklarımızın geleceğini, belirsizliği bırakmamaya çalışıyoruz. Gençliğimizde bize söyler, uyarırdın ya, işte o günlere geldik. “Biz bir şeylere sahip olduk, belki sizler de, bir şeyler bulacaksınız, ama sizin çocuklarınıza hiçbir şey bırakamayacaksınız” bu söylediklerine geldik…
Herkes kendini kurtarmanın derdinde. 32 yıl olmuş, baba sen aramızdan ayrılalı. 26 Haziran da annem 10 yıl oldu siz kavuşalı, ben uzatmaları oynuyorum. “Çocuklarımıza, torunlarımıza, ne bırakabiliriz?” kavgasına devam ediyoruz…
Baba, bana kızmadın değil mi sana mektup yazdığım için? Baba seni ve annemi her zaman olduğu gibi, rahmet, sevgi ve özlemle anıyorum...