‘Köyün Delisi’ köşesine hoş geldiniz. Bazen şeyi merak ediyorum; mesela ilk defa geldiniz buraya, yollarımız bu köşede kesişiverdi, acaba okurken nasıl hissediyordur insanlar diye düşünmeden edemiyoru...
‘Köyün Delisi’ köşesine hoş geldiniz. Bazen şeyi merak ediyorum; mesela ilk defa geldiniz buraya, yollarımız bu köşede kesişiverdi, acaba okurken nasıl hissediyordur insanlar diye düşünmeden edemiyorum. Nasıl değerlendiriliyoruz acaba?
Bu hafta da birkaç terapi oturumunda denk geldik değerlendirilmelere. Daha doğrusu değerlendirmeyi hep yapıyoruz. Birinin bizi değerlendirmesinden korkmalara geldik.
Kim bu bizi değerlendirenler?
Of! Konu nasıl da şak diye açtı kendini. Başka şeyler anlatacaktım. Neyse açıldıysak bir bildiğimiz vardır, azıcık devam edelim.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu soru çok şaibeli. Çünkü gerçekten kimlerin değerlendirme yaptığını bilmiyoruz. Annem de okuyor olabilir, bir hocam da bakıyor olabilir, tanımadığım bir Ahmet Amca da okuyor olabilir. Aynı bir kalabalığın içinde konuşma yapıyorken göz göze geldiğiniz insanlar gibi, tanımıyoruzdur belki çoğunu. Tanımadığınız insanların değerlendirmeleri de önemli tabii, ancak ne kadar etkileyebilir sizi.. Bu yüzden tam bu anlarda şöyle bağırasım geliyor..
Biz değerlendiriyoruz! Hem de kendimizi!
Yargıların okları en çok kendimize doğru batar. Öyle de bir acıtır ki, acının yönünü değiştirmek için her yolu denersiniz. Hemen bir başkasına atarız suçu mesela. Onları konuşuruz, onları yargılarız. Yani eleştiri oklarına maruz kaldığınızda, o kişinin öncelikle kendini de eleştirdiğini- belki daha acımasızca olabilir- unutmayalım. Bakalım yüzüne azıcık.. Nasıl bir ihtiyacını karşılıyordur bu yargılamayı yaparken, bi ince anlamaya çalışalım.
Aradığınız kişi şu anda değerlendirilmektedir, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz. Olmuyorsa da zorlamadan uzaklaşırız.
***
Bütün bir yazıyı yargılarla doldurmayalım. Azıcık gelemeyen bir yazdan bahsetmek istiyordum.
Sahi, bu havalara ne oldu? Çok eskiden -anneannem anlatırdı- havaların normal hali daha soğuk geçermiş. Hani şu ‘martın kazma kürek yaktırması’ gibi. Kış daha uzun, yaz daha geç girermiş piyasaya. Birkaç senedir yaşadığımız pandemi etkisi midir nedir bu havaların eski haline dönüşü.
Aslında bir yandan da çok hoşuma gidiyor. Hayatımda ilk defa yaşıyorum baharı. Nasıl da tatlıymış ara ara serin olması. Bir günde 40 derecelere çıkmayan havalar ne ilginçmiş. Mevsimsel geçişlerde yaşadığımız psikolojik durumlarımız belki bu sayede biraz değişiklik gösterebilir ne dersiniz?
Bir anda açılmalı bir yaza giremedik, daha sakin bir geçiş görüyoruz. Kendimizi ve vücudumuzu düzenlemek için gereken zaman elimizde gibi.
Bunu mutlaka görmek, değerlendirmek lazım. Eklemek istedikleriniz var ise benimle paylaşın!
Herkese iyi haftalar!