Canlarım, cancağızlarım…
İnanın nefes aldığım her an sağlığınıza duacıyım.
Biliyorum, çok zor günlerden geçiyoruz. Hepimizin evde oturmaktan artık canı çok fazla sıkıldı. Ancak şunu söylemek istiyor...
Canlarım, cancağızlarım…
İnanın nefes aldığım her an sağlığınıza duacıyım.
Biliyorum, çok zor günlerden geçiyoruz. Hepimizin evde oturmaktan artık canı çok fazla sıkıldı. Ancak şunu söylemek istiyorum: Şükredelim… Nefes alıyoruz!
Son günlerde dikkatimi çeken bir konu var, sizlerle paylaşmak, fikir alışverişi yapmak istedim…
Ülkenin dört bir yanından ‘Normalleşmeye başlıyoruz’, ‘Normalleşeceğiz’, ‘Normalleşme tarihi’, ‘Normalleşmek için son fırsat’, ‘Acaba normalleştik mi?’ gibi sözler duyuyoruz.
Aslında bakarsanız hepimizin umudu bu… Dediğim gibi hepimiz bu sürecin artık bir an evvel bitmesini bekliyoruz. Ancak dikkatli olmakta yarar var düşüncesindeyim. Aman, tedbiri ne olursa elden bırakmayın gözünüzü seveyim.
Evet, insanoğlu olarak bulunduğumuz kabın şeklini almaya, içinde bulunduğumuz her durumu bir süre sonra yadsımaya alışmış bir bünyemiz var.
Bazen bu alışkanlık güzel olsa da önemli olan yaşanılan durumdan aldığın derstir.
Kulağımız rakam duymaya alışmış olabilir…
Sokaklarda dans etmeyi bile özlemiş olabiliriz…
Belki dokunsalar hepimiz ağlarız ama…
Ya sonrası?
Yaşadıklarımızı, öğrendiklerimizi unutacak mıyız?
Kayıplarımıza üzülmeyi mi bırakacağız?
Evet, süreçte normalleşelim ama bizler ‘her şey eskisi gibi normal-miş’ davranmayalım.
Unutmayın,
dünyanın kiri, pası ve bazen salgını içinde
anormal olmakta da yarar var.
***
(Yazmazsam olmaz…)
N’ettin gari?
Uzaylıları da mı getiriveğdin tepemize?
Konduruvumuveğdin onu da 2020?
Pentagon mudur nedir onu da mı alet ediveğdin?
N’apıp durusun?
Gözünün çapağını yiyelim kardeş,
elini eteğini çekiver gari üzerimizden!
***
Tam da bitirirken… Dur!
Ne oldu bizim alkışlar? Bitti mi?
Bugüne kadar virüs sürecinde canını dişine takıp emek veren bütün herkesi alkışladık. Kollarımızla sarılamasak da sesimizle sarmaladık. Ben mi görmedim, unutuldu mu bilmem ama basın emekçilerini atladık mı yoksa?
Neredeyse şu iki aylık süreçte, bize doğru, dürüst, tarafsız haber vermek için evlerinden çıkıp haber peşinde koşan… Sokaklarda insan bile yokken, ‘Aman gazeteler boş kalmasın, televizyonlar susmasın’ diye çalışan… Evde olsa bile ‘Sesini duyurmak isteyen var mı?’ diye yana yakıla insanlarla konuşup haber yapan, onları düzenleyen, kurgulayan, çeken muhabirler, editörler, grafikerler, kameramanlar, spikerler…
“Çocuklar, haberinizi yapın ama kendinizi koruyun!” diyen ailenin koruyucu çatısı olan yüce gönüllü yöneticiler…
Arkadaşları evlerinden destek olurken, ‘Benim gazetemin dumanı tütsün’ diye her sabah dükkanın kapısını açan fikir emekçileri…
Hepinizi ayakta alkışlıyorum!
Hakkınızı asla ödeyemeyeceğiz…