Daha önceki yazılarımda da yazdığım gibi ekonomist değilim. Gazeteci olarak uzman dostlarımdan öğrendiklerimi yazıyorum. Ekonomi konularında hata yapıyorsam da Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Mura...
Daha önceki yazılarımda da yazdığım gibi ekonomist değilim. Gazeteci olarak uzman dostlarımdan öğrendiklerimi yazıyorum. Ekonomi konularında hata yapıyorsam da Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Murat Demircan, beni uyarmasından hiçbir zaman gocunmam, memnun olurum…
2008 yılında 1,3 TL seviyesinde olan ABD Doları yaklaşık 5 yıl boyunca 2 TL'nin altında seyrederken, 2013 yılında Türkiye'de siyasi çalkantılar nedeniyle yükselmeye başlamıştı. Risklerin artığı dönemlerde döviz girişleri azalır. Dövizdeki girişler azalırsa döviz kurları yükselir. Kurlar yükselince de enflasyon artar ve bununla beraber faizler yükselir…
Jeopolitik riskler varken ekonomik tahminler yapmak zordur. Ancak bazı tahminler yapılır ki o pozisyonda değiliz. Bulunduğumuz coğrafya çok değerli. Bundan dolayı ekonomiyi genel olarak düşünmeliyiz, makroekonomik rakamlar yanında jeopolitik riskleri de değerlendirmeliyiz. Bütçe açıkları, cari açıklar, döviz kurları, enflasyon, faizler, CDS primleri, dış yatırımcılar, özel sektörün dış borçları, ülke kredi derecelendirme notları, işsizlik rakamları, jeopolitik riskler, Merkez Bankası rezervleri gibi etkenler üzerinden hareket edilmektedir. Tüm bunların sonuçlarının birleşimi ile dövizdeki pozisyonlar ortaya çıkmaktadır.
Her şeyin başı güven vermek. Dünyada özellikle yabancı yatırımcılar size güvenmezse gelip yatırım yapmaz; çünkü herhangi bir sıkıntı anında, geldikleri ülkede kendilerini haklı göstermek için ya da kendi haklarını aramak için yanlarında olmalarını beklerler.
Cari açık önemli, ihracat ve ithalat dengesi önemli çünkü döviz eksikliği teoride az olan değerlidir mantığı ile döviz kurlarını yukarı yönlü harekete geçirir. En büyük gider enerji harcamaları. Ondan dolayı doğal gaz ve petrol önemli. Kendi kendimize yetecek olursak çok büyük avantajlar elde edip cari açığı kısa sürede dengeleriz…
Girdi maliyetleri dövizle birlikte yükseldi, pahalılık geldi ve talepler azaldı. Büyük enflasyon artışları eski günleri aratır oldu. Eskiden 5 tane aldığınız bir ürünü artık 3 tane alabiliyorsunuz…
Türkiye enerji tüketimine çok fazla gider yazıyor. 20 yılda yaklaşık 1 trilyon dolar gider yazdı. Karadeniz ve Doğu Akdeniz doğalgaz ve petrol rezervleri olsa, Türkiye’nin cari açığı bırakın, dış borcu bile kalmazdı. Yüksek miktarda döviz girdisi olurdu. Döviz girdileri çoğaldıkça faizi devamlı artırmak zorunda kalmayız ve cari açık diye bir şey de kalmaz. Bundan dolayı diğer ülkelere dünyadaki yatırımları da artırarak, ekonominin daha da güçlenmesi GSMH olarak da çok zengin bir ülke durumuna geliriz…
Dünyada belli bir finansal sistem vardır ve o sistem içerisinde oyuncu olarak kurallar bellidir. Aynı anda hem ucuz faiz hem de döviz kurunu düşük tutmak şu anki sistemde maalesef mümkün değildir. Zaten bu belli bir süre denendi ama mevcut sistemde işlemedi. Sistemdeki kural her ne kadar aleyhimize de olsa faizi yükseltmek ve döviz kurlarını düşürmek yönünde ilerliyor...
Sistemde bunu aşmak için kaynağa ihtiyaç var. O zaman sisteme ‘Sen bir kenara geç’ diyebilirdik ama kaynak da sınırlı. Pandemi süreci ve ekonomik daralmalar da devam ediyor…
2008-2013 yıllarında durum tam olarak bir şekilde dengede gitti. 2008 küresel kriz dönemi ile dünyadaki ekonomilerdeki sıkıntılar ve gelişmeler bunun yanında Türkiye’nin makroekonomik politikaları ve duruşu ile 5 yıllık süreç istikrarlı bir şekilde yönetildi ve dolarda aşırı dalgalanmalar meydana gelmedi…