Dil psikolojisiyle ilgilenenler dış dünyayı arazi, iç dünyamızı ise haritaya benzetirler. Hayat, insanlar ve başarı hakkındaki tüm düşüncelerimiz birer haritadır. Biz hayat arazisinde, zihinsel haritalarımızla yol alırız ya da yolda kalırız.
Şartlar (arazi) değiştiği halde, düşüncelerini (zihinsel haritalarını) değiştirmeyenlerin bu hayatta başarılı olma ihtimali hemen hemen yok gibidir. Eğer iç inançlarınız dış gerçeklere uymuyorsa, düşüncelerinizin son kullanma tarihi geçmiş demektir.
Hayatta başarısız olanların en büyük hatası, arazi değiştiği halde düşüncelerini güncellememesidir. Düşüncelerini güncellemeyenlere “eski kafalı” ya da “dinozor” diyoruz. Çağın gerisinde kalmamak için düşüncelerinizi güncelleyin. Marketten aldığınız ürünlerin son kullanma tarihine dikkat ettiğiniz kadar düşüncelerinizin de son kullanma tarihine dikkat edin lütfen!
Her sabah dünya yeniden kurulur!
Her sabah şartlar yeniden oluşur.
Her gece kader ihtimalleri yeniden düzenler.
Dün olmayan bugün olabilir hale gelir, bugün olabilen yarın olamayabilir. Her gün karşımıza çıkabilecek ihtimallere tüm benliğimizle hazır olmamız gerekir.
İnancı varken imkânı yok
imkânı varken inancı yok
Köpekbalığı deneyinden çıkarılacak en önemli derslerden biri de inanç-imkân ilişkisidir.
Deneyin birinci etabında, köpekbalığının küçük balığı yiyebilme inancı vardı ama yiyebilme imkânı yoktu. İkinci etapta ise tersine, küçük balığı yeme imkânı vardı ama bu defa da yiyebileceğine dair inancı yoktu.
Yapabilirim inancı ile yapabilme imkânı bir araya geldiğinde başarı doğar.
Genç yaşlarda büyük işler yapabileceğimize inancımız vardır ama imkânımız (para, yetki, şirket, vs.) yoktur. Zamanla imkanlarımız artar ama bu defa 'büyük adam' olabileceğimize dair inançlarımızı kaybetmiş oluruz. Başarı için hem inanç hem imkân gereklidir çünkü ikisi de tek başına yeterli değildir.
Bu deney bize sınırlayıcı inançların gücünü ve cesareti kaybetmenin bedelini gösteriyor.
Köpekbalığının “nasıl yapılır” sorunu yoktu, küçük balığın nasıl yenebileceğini biliyordu.
Köpekbalığının “neden” sorunu da yoktu, neden yemesi gerektiğini biliyordu.
Küçük balığı yeme isteği, onu yiyebilme yeteneği, onun nasıl yeneceğine dair deneyimi vardı.
Olmayan tek şey, “bir daha deneme” cesaretiydi.
Cesaretinizi kaybettiğinizde ne kadar çok şeyi kaybettiğinizi görebiliyor musunuz?
Geçmişteki başarısız sonuçlara takılıp kalmayın. Eğer bizi yaratan sürekli geçmişimize bakarak yaşamamızı isteseydi, gözlerimiz ensemizde olurdu! Geçmişteki başarısızlıklarımızı sürekli gözümüzün önünde tutmak isteseydi, şakaklarımıza dikiz aynası koyardı!
Geçmişteki başarısızlıkları ne unutun ne de büyütün.
Geçmişin kötü izlerinin geleceğinizi olumsuz şekillendirmesine izin vermeyin.
Sağlıcakla kalın…