Son 150 yılda yaşam kaynağımız yerküremizi, o kadar hoyrat kullandık ki, sanırım tabiat ana insanoğlu ile hesaplaşmak niyetinde. Gündem o kadar hızla değişip, güncel hayat maratonu içinde her bireyi o...
Son 150 yılda yaşam kaynağımız yerküremizi, o kadar hoyrat kullandık ki, sanırım tabiat ana insanoğlu ile hesaplaşmak niyetinde. Gündem o kadar hızla değişip, güncel hayat maratonu içinde her bireyi oradan oraya savururken, kişisel tasalar pençesinde gece sabaha kadar yaktığımız lambamızın, her birimizin bildiğimiz anladığımızdan çok daha büyük dertleri getirmekte olduğunu unuttuk.
İnsanlık yaşamını kolaylaştırmak üzere icatlarda bulunmaya başladığında, jaguardan hızlı koşmayı, kartaldan yükseklere uçmayı, yunustan daha hızlı yüzmeyi, yarasa gibi gece karanlıkta görmeyi arzulamıştı belki? İlk tekerleğin kareden yuvarlağa evrilmesi yaklaşık 400 yıl kadar sürecekti. fakat elektriğin hayatımıza girmesi ile bilmediğimiz evreni tümden değiştirmekte olduğumuzdu. Elektiriğin Ortaçağda başlayan serüveni, 1879 da Edison’un karbon flamanlı Akkor Lamba’sının icadına kadar en az 300 yıllık çalışma ve buluşlar silsilesini gerektirmişti. Artık güvercinler gibi sabah uyanmak, gün batınca uyumak zorunda değildi insan. O zaman.. dedi, neden yıldızlara kadar yolculuğuma devam etmeyeyim?
TABİATIN DÖNGÜSÜ
Tabiatın döngüsünde dönüşemeyen, tekrar kullanılamayan, doğaya faydası olmayan birçok şeyi de belki, gün döngüsü kısıdından kurtulması ile başardı. İnsan hayatı, insan konforu, yaşam kalitesi zaman geldi o kadar öncelik kazandı ki, sadece yaşamak mutluluk vermedi insana, hep daha fazlasını istedi. Bunları yaparken yerkürenin hafızasını, tabiatın Kelebek etkisini unuttu. 21. yüzyıla girmemizle, insan nüfusunda patlama yaşanmıştı. Akabinde iklim anomalleri giderek daha fazla hissedilmeye başlandı. Bilinen takvimler, alışılmış hava olayları giderek ortadan kayboluyordu. Yıllara göre kayda alınmış Ortalama sıcaklık seviyesi hızla yükseldi. Sanayimiz, atıklarımız, çevremizde yarattığımız kirlilik, dönüşmeyen, doğayı zehirleyen materyaller giderek arttı. Tarımda kullanılan hatalı metotlar, her mevsimde her besini üretme, çok üretme derdimiz, zehirli ilaçlar, tüm besin zincirini kirletti. Ağaçlık alanlar şiddetle azaldı. Ardından tatlı su rezervleri tehdit altına girdi. Büyük barajların yapay gölleri akarsuların beslediği toprakları kuruttu. Yapıldığı yerlerde iklimleri değiştirdi. Kar yağmaz oldu. Buzullar başta sera gazlarımızın etkisi ile hızla erimeye başladıysa da durum çok geç idrak edildi. Kutuplarda iklimin garantisi olan beyaz külteler, kirliliğin etkisi ile beklenenden çok daha hızla yok olmaktaydı.
2019 kışında kuzey enlemlerdeki ülkeler tarihin en sıcak günlerine şahit oldular. Kar azalmaya, yazın sıcaklıklar yükselmeye devam etti.
Bilinen tüm dengeler sarsılmıştı. Ardından büyük kütle yangınları 7 kıtayı esir aldı. Amerika, Avrupa, en uzaktaki Avustralya. Hiç kimse küresel çöküşün pençesinden kurtulamıyordu. Nihayetinde son yüzyılın en büyük salgın hastalığı, tıpta gelinen son teknolojiye rağmen dünyamızı esir almayı başardı. Beklentilerimizi tümden değiştirmeye, bizleri ortaçağa kadar geri götürmeye kararlı gözüküyor. Korona; tabiatın insanoğlundan intikamı gibi. Alıştığımız, uğrunda savaş verdiğimiz her şeyle oynayıp, dünyamızı temelden sarsmaya uğraşıyor. Bizleri hiç Beklemediğimiz, bilmediğimiz bir sınava hazırlıyor. Ve belki bu henüz başlangıç.