Aristokratların, avamların sırtından geçindiği orta çağda ansızın bir hastalık baş gösterdi. Yüksek ateş ile belirti veren hastalık, yirmi dört saat içinde insanı öldürüyordu. Damarların çatlayıp, der...
Aristokratların, avamların sırtından geçindiği orta çağda ansızın bir hastalık baş gösterdi. Yüksek ateş ile belirti veren hastalık, yirmi dört saat içinde insanı öldürüyordu. Damarların çatlayıp, deri altında kuruyan kanın siyah renkli noktalar oluşturmasından dolayı kara ölüm adı ile anılmaktaydı. Ve hızla yayılıyordu.
Zenginler, korkudan saray yavrusu evlerine kapanırken, fakirler ise kerpiçten yapılı evlerinde hastalığa direnç gösteremeyip tek tek ölüyordu.
Çoğu zengin, kentlerden daha uzak yerlerde taş ev yaptırıyor, önce yoksul insanları bir müddet burada barındırıp, insanlar, ölmüyorlarsa güvenli olduğuna kanaat getirip kendileri taşınıyordu.
Bir nevi yoksullar, onlar için denek oluyordu. Halk hastalıktan kurtulmak için papazlara yalvarıyor, din adamları da salgından ölünce kiliseye olan güvenleri kayboluyordu.
O halde bu belayı başlarına kim sarmıştı? Kendilerine bir günah keçisi lazımdı. İçinde bulundukları dehşetin son noktası ise toplu olarak çıldırma belirtileriydi. Yahudiler’in bu hastalığı yaydıklarını düşünüp, onları toplu olarak katletmişlerdi. Milyonlarca insanı öldüren kara veba salgını, dört yıl sürdükten sonra yavaş yavaş yok olarak bitti.
Günümüzde, insanlık olarak 'bir ayağımız uzay çağında' diye övünürken, öbürünün 'ham çarıkta' olduğunu anladık. Bir virüs karşısında, alt üst olduk. Ve tıpkı orta çağ karanlığı ve çaresizliği içinde, evlerimize hapsolduk.
Çin'in salgınla mücadele ettiği zamanlarda, hem dünya ülkeleri hem de biz pek de oralı olmadık.
Hükümet, İdlib'de kör dövüşün içinde olduğundan, Çin'de yaşanan fecaati ciddiye almadı. O kadar ki; fizyoloji uzmanı Doç. Dr. Oytun Erbaş bile, 'Korona virüs, Türkler'e bulaşmıyor. Salgın gelse bile, Türkler çok az etkilenir' diyerek olayı ciddiyetsizleştirdi.
Korona virüs ile ilgili her şey neredeyse yazıldı, çizildi, komplo teorileri birbirini izledi. Filmler tarandı. Korona virüsünün eski filmlere birçok kez konu edildiği ortaya çıkarıldı. Yeni bir dünya kurulduğunun, hiçbir şeyi 2019 yılındaki gibi yaşayamayacağımız iddiaları da var. ‘Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak’ diyenler belki de doğru söylüyordur. Hangi taşı kaldırsak altından Yahudiler çıkıyor. Orta çağda vebanın sorumlusu olmuşlar, fatura onlara kesilmiş, 2. Dünya Savaşı’nda, Hitler’in Yahudi saplantısından dolayı yakılıp küllerinden sabunlar yaptılar.
Şimdi de onlar, çektiklerinin intikamını insanlıktan alıyor olabilirler mi? Bu bir biyolojik savaş olabilir mi? Mars’ta hayat kurup bağımızın, bostanımızın alt yapısını oluşturmuşken, bir virüsün karşısında mı yenildik?
Bizim dikkatimizi bu salgına çevirip, kendileri dünyaya ve insanlığa yeniden mi şekil veriyorlar? Salgın, süper güç Amerika’yı da abluka altına alıyorsa, perde arkası İsrail mi?
Bütün insanlığı kukla gibi yönetmek mi istiyorlar? Çin’de salgın durduktan sonra insanların cep telefonlarına bir aplikasyon yüklettiler, oturdukları evden dışarı çıktıkları an adım adım izliyorlar. Kapalı devre kameralar ile kimle temas ettiklerine kadar tespit edebiliyorlar. Her vatandaşın bir kodu var. Kırmızı, sarı, yeşil şeklinde. Eğer il dışından geldiysen rengin sarı oluyor. O halde şüpheli şahıssın ve 14 gün karantinada kalman gerekiyor. Yeşil ise güvenli.
Belki de, tek başımıza bağımsız düşünebilme hakkımızı bile elimizden alacaklar. Evrim zincirinin son halkası olan insanı, nasıl bir maymuna çevirecekler göreceğiz.
Yeni dünya düzeninde, sosyal mesafeyi koruyarak sağlıcakla kalın.