2.5 milyon kişinin kaderini şekillendirecek olan üniversite sınavına sayılı gün kaldı.
Uzun süredir hayallerine kavuşmak için emek veren gençler bu hafa sonu gerçekleşecek olan sınavda ter dökecek....
2.5 milyon kişinin kaderini şekillendirecek olan üniversite sınavına sayılı gün kaldı.
Uzun süredir hayallerine kavuşmak için emek veren gençler bu hafa sonu gerçekleşecek olan sınavda ter dökecek.
Peki, herkes hayal ettiği üniversiteye ve mesleğe ulaşabilecek mi?
Ne yazık ki bu pek mümkün değil…
Önceleri ‘üniversite’ kelimenin tam anlamıyla meslek kapısıydı ancak günümüzde değerler maalesef değişti.
İş ararken üniversite okumuş olmak artık bir ayrıcalık değil, olması gerekenler listesinde sadece bir madde…
Hatta evrensel dil olan İngilizce bilmek de artık bir ayrıcalık değil. 2-3 dil biliyor olmak bile bazen işverenlere yetersiz gelebiliyor.
Günümüz şartlarında eğitim sistemindeki eksiklikler yadsınamaz ancak aile faktörü de gençlerin hayatına yön vermesinde büyük rol oynuyor.
Doğru bilinen yanlışlar daha çocukken başlıyor aslında…
Çocuk resim yapmayı seviyor, bu alanda yetenekli ve mesleğini de buna göre seçmek istiyor.
Ülkemizde sanata ve sanatçıya yeterli derecede önem verilmediği için aile çocuğun geleceğinden endişe ediyor ve bambaşka bir alana yönlendiriyor; ‘Hobi olarak yine yap ama sanatçı olursan iş bulamazsın, mimar ol’ diyor mesela.
Aile endişelerinde haklı olsa da sonuç olarak çocuk yavaş yavaş çok sevdiği boya kalemlerinden uzaklaştırılıyor ve belki de alanında çok iyi bir ressam olacakken mimarlığı seçiyor.
Sınav sistemimiz de gençlerin geleceğini olumsuz etkileyebiliyor.
Mesela ben Anadolu meslek lisesinde radyo ve televizyon programcılığı okudum. Anadolu Lisesi’nde okuyanlar Edebiyatı haftada 5 ders görürken ben 2 ders gördüm. Onlar toplamda 40 ders üniversite sınavına yönelik eğitim alırken ben 15 temel ders eğitimi, 25 mesleki ders eğitimi aldım. Ancak, üniversite sınavında herkese aynı soru soruldu ve puanlama sistemi aynıydı.
Benim 4 sene boyunca eğitimini aldığım mesleğin lisans programına Türkçeyi, matematiği daha iyi bildiği için Anadolu lisesinde öğrenim gören arkadaşım girdi. Ben ise haftada aldığım 15 temel ders eğitimi, üniversitenin lisans programına girmeme yetmediği için 2 senelik başka bir ön lisans programına geçiş yapmak zorunda kaldım.
Yani 4 yıl boyunca aldığım mesleki bilgiler yok sayıldı ve bana bir ayrıcalık tanınmadı.
Sınava hazırlanma sürecindeki şartlar eşit değil ama sınav şartları ve puanlama sistemi eşit; sizce ne kadar adil?
Bu sadece bir örnek.
Aynı durumda yetenekli ve bilgili olmasına rağmen mağdur olan binlerce genç var ülkemizde.
Şu da bir gerçek ki diplomanın önemi gittikçe azalıyor.
İşveren tecrübeye ve yeteneğe bakıyor. 3 kişinin yapacağı işi tek kişi yapabilecekse isterse ilkokul mezunu olsun alınıyor işe.
Kişisel yönlendirmeler, sistem ve istihdam şartlarındaki eksiklikler birleşince ortaya mutsuz, umutsuz, geleceğinden endişeli gençler çıkıyor.
Gençlerimizin üniversite sınavında aldığı puan kapasitesini ne kadar yansıtıyor onu da sizin takdirinize bırakıyor; başta kardeşim olmak üzere sınava girecek tüm gençlere başarılar diliyorum.
Her şey gönlünüzce olsun…